Baharın müjdecisi Kar, Cemre ve Kardelen… Devasa intizam ve nizamın içinde yaşadığımız kâinatta ve kendi yaşadığımız küçük dünyamızda şahit olduğumuz mesajlardan en anlamlı olanlarındandır.
Baharın müjdecisi Kar, Cemre ve Kardelen… Devasa intizam ve nizamın içinde yaşadığımız kâinatta ve kendi yaşadığımız küçük dünyamızda şahit olduğumuz mesajlardan en anlamlı olanlarındandır.
Hiçbir gayret ve emek sarfetmediğimiz Rabbimizin “Kün” emri ilahisi ile oluveren kâinat harikası biz insanlara nimet olarak sunulan bu olguların insan ve insanlık üzerindeki etkilerini ve bize öğrettikleri, Rabbimizin kudretini idrak edebilmek için irdelemek, kâinat ve küçük dünyamız ile olan ilişkimizin derinlemesine idrak edilebilmesi için derin katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, baharın gelişini müjdeleyen cemre düşmesi ve kardelen olgusu ise tabiatın döngüsünü ve ruhsal ve düşünce olarak yenilenmeyi simgelemektedir.
Bir taraftan afan tufan kar yağıyor ama diğer taraftan halk tabiri ile baharın gelişini haber veren Cemre düştü, kardelenler ise açtı açacak diyoruz… Bu durum sanki lisanı hal ile “Tasalanma ey gönül, kar da yağsa her taraf buz da kesse, her kışın sonu bahardır” diye haykırıyor adeta…
Kışın beyaz örtüsü olarak bilinen kar, tabiatın kendini yenileme ve sessizlik içinde dinlenme ve kendi kendini muhasebe etme dönemidir. Kar tanelerinin benzersiz yapıları ve ekosistem üzerindeki olumlu etkilerini saymaya başlasak ne bilgimiz ne de zamanımız yeter…
Kar tanelerinin sessizce yere düşüşü, huzur ve dinginlik verirken, bir yandan da yaşamın zorluklarına karşı direncimizi sınar. Kar, tabiatın beyaz bir battaniye ile örtünerek kendini yenilediği ve yeni bir bahara hazırladığı bu dönemde, insanlara da aynı şekilde içsel bir yenilenme ve durulma fırsatı sunar.
Karın altında yatan güzellikleri keşfetmek, tıpkı yaşamın zorlukları içinde güzellikleri bulmak gibidir. Kar, toprağı korur ve su kaynaklarını besler. Zorluklarla başa çıkmak, sabır ve dirayet gerektirir. Karın sessizliği, içsel sessizlik ve huzuru bulmamıza yardımcı olur. Bu sessizlik, yoğun hayatlarımızda ihtiyaç duyduğumuz dinginliği getirir.
Baharın ve yazın habercisi olan cemreler ve bahar yağmurları, tabiatın canlanma ve yeniden doğuş dönemini simgeler. Yağmurun ritmik sesi ve toprağı beslemesi, yaşamın sürekli döngüsünü ve yenilenme gücünü bize hatırlatır. Yağmur, toprağı besleyerek yeni yaşamların filizlenmesine olanak tanır. Aynı şekilde, biz de zorlukların ardından yenilenip güçleniriz. Yağmur, dünyamızın farklı köşelerini birbirine bağlayan bir döngünün parçasıdır. Bu döngü, insanlığı birbirine bağlayan ortak deneyimlerin bir yansımasıdır. Yağmur, su döngüsündeki önemi nedeniyle su kaynaklarını besler ve tarım için hayati önem taşır.
Her yıl baharın gelişini müjdeleyen cemrelerin düşmesi, tabiatın canlanma ve yeniden doğuş sürecini işaret eder. 19-20 Şubat tarihlerinde havaya düşen ilk cemre, tabiatın uyanışını başlatır. Ardından, 26-27 Şubat tarihlerinde suya düşen ikinci cemre ve 5-6 Mart tarihlerinde toprağa düşen üçüncü cemre ile bu süreç tamamlanır. Cemrelerin düşmesiyle birlikte hava, su ve toprak ısınır, baharın gelişi hızlanır. Cemrelerin Türk kültüründeki yeri ve Anadolu'da cemre düşmesi ile ilgili gelenekler, tabiatın döngüsüne verilen değeri gösterir.
Keşke insanlığın döngüsü de bu kadar mükemmel olsa. Doymayan açgözlülüğü ile saldırmasa… Kendi yaşaması ve varlığını rahat devam edebilmesi için başka masumlara kıymasa…
Ama olmuyor... Emperyalistler saldırıyor, öldürüyor… Zalimler dağıtıyor, parçalıyor… Dünyanın gözleri önünde kadınlara tecavüz ediliyor, kadın hakları diye yırtınanlar ise susuyor… Çocuklar organ mafyasının sermayesi oluyor… Filistin’in toprakları ise kapanın elinde kalıyor… Doğal kaynaklarının üzerine çökülüyor… Ümmeti İslam’ın hali ve yaşadığı coğrafya maalesef bir hercümerç...
Kâinatta yaşanan kar, yağmur, cemre gibi her olay Allah'ın kudreti karşısında ne kadar küçük olduğumuzu hatırlatırken nefsinin esiri olmuş insan elinin değdiği her şey çirkinleşiyor ve denge kötüler lehine, iyiler aleyhine de maalesef bozuluyor...
Bu topraklara şimdilik Cemreler düşecekmiş, kardelenler de bu açacakmış gibi durmuyor… Nasreddin Hocanın tespiti ile “Bütün itleri salmışlar, taşları bağlamışlar…”
Birde sandığın içi küf olmuş… Cemreler ve kardelenler küflü ve entrikanın olduğu, kişisel çıkar hesaplarının yapıldığı ortamları sevmiyor… Onlar samimiyeti, ihlası ve mücadeleyi seviyor…
Uzun lafın kısası “Kün fe yekûn…”