Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluş olduğu müjdelenen on bir ayın sultanı, mübarek Ramazan ayını idrak ettik ve bayrama ulaştık. İnşallah bu bayram, ülkemiz, ümmeti İslam ve bütün dünya insanlığı için kurtuluşa, dünya barışına ve hayırlara vesile olur.

Ne yazık ki CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sokağa çıkın çağrısı üzerine ülkemizde yaşananlar nedeniyle Ramazan ayının son günleri biraz sıkıntılı geçti. İftar saatine denk gelen haber bültenleri ve devamındaki tartışma programlarında karşılaştığımız bazı görüntüler ve haberler içimizi kararttı. Malcolm X'in “İslam'a sövmekten başka fikri olmayanlar; fikrin değil, İslam'a sövmenin hürriyetini arıyor” tezini hatırlatan ve doğrulayan sokak gösterileri, bazı kanalların muhafazakâr-milliyetçi kesimi aşağılayan yayınları, göstericilerin söylemleri manevi huzurumuzu ve toplumsal barışımızı gölgeledi.

Her sokak gösterisinde ve kalkışmada olduğu gibi son sokak gösterileri de elbette ki toplumun belleğinde iz bırakmış, bazı kareler ve söylemler hafızalara kazınmıştır. Cumhurbaşkanının rahmetli annesine yapılan edep dışı küfürleri, Özgür Özel’in empatiyle tasvip etmediğini ve “kendi anneme yapılmış gibi üzüldüm” açıklamasıyla özür beyanı kabul edilip dikkate alınmasa da, usulsüz yatay ve kontenjan dışı geçiş yaptığı gerekçesiyle diploması iptal edilen ve yolsuzluk suçlamalarıyla tutuklanan İmamoğlu’nun eşinin ücretsizken ücretli hale getirilen kent lokantaları sayesinde "emeklilerin et yüzü gördüğünü" söylediği açıklamaları ile kelli felli bir yazarımızın, “(Nusr-Et’in boykot listesine eklenmesi hk.) “CHP boykotuna karşı destek vermek için kahveciye gidiyorlardı. E şimdi Nusret’e nasıl desteğe gidecekler? Kemik bile sıyırsan iki bin liradan başlıyor.” Diye attığı tweet ile güya hükümete oy verenleri garip guraba diye ikinci sınıf vatandaşmış gibi aşağılaması ve bazı göstericilerin Türk polisine yönelik küçümseyici ifadeleri, polisin üzerine asit atılması görüntüleri toplumsal tepkileri daha da artırdı.

Elbette, yıkmadan, dökmeden ve aşağılamadan yapılan; yalan dolan içermeyen her türlü muhalefet hoşgörü ile karşılanmalı ve ifade özgürlüğü kapsamında anlayış ile karşılanmalıdır. Ancak, bir kesimin kendini ifade etme yönteminin genellikle sokakları yangın yerine çevirmek ve saldırgan bir tutum sergilemek olduğunu görmek üzücü bir tablo oluşturuyor. Gezi kalkışmasında olduğu gibi camilere yönelik saldırı alışkanlığının devam etmesi ve ardından gelen provokasyon açıklamaları bunun örnekleri arasında yer alır. İnşallah bundan sonra yapılan gösterilerde göstericiler tarafından camilere daha saygılı bir tutum sergilenir, provokasyon amaçlı yapıldığının arkasına sığınmak yerine de böylesi provokasyonlara göstericiler tarafından müsaade edilmez.

Olayların pik yaptığı günlerde köyümdeki bir iftar davetinde, gündemdeki olaylar üzerine yapılan sohbette oturduğumuz masada uzun yıllardır CHP delegesi olarak tanıdığımız bir arkadaşımıza son günlerde yaşananlar hakkında CHP’li olarak fikri sorulması üzerine istifa ettiğini beyan etmesi hepimiz için şaşırtıcı oldu. 30-35 yıldır aileden CHP’li olan arkadaşımız, son dönemde yaşanan siyasi olaylara ve partinin bazı politikalarına duyduğu rahatsızlıkları dile getirerek hem üyelikten hem de il delegeliğinden istifa kararı aldığını belirtti. Çan ilçemizdeki geçen dönem CHP’den belediye başkanı ile ilgili yaşanan İmamoğlu benzeri suçlamalar ve olaylar ile sonucunda yaşananları dile getirdi ve İmamoğlu’na yönelik suçlamalara değinerek bu durumların partiye zarar verdiğini düşündüğünü ifade etti.

Bu açıklamalar masadakiler arasında farklı yorumlara yol açtı. Herkes partilerin daha şeffaf ve hesap verebilir bir tutum sergilemesi gerektiğini savunurken, masadaki bazıları kimselerde arkadaşımızın bu kararını tamamen vicdani bir duruşla aldığını kabul etse de, Cumhurbaşkanlığı ön seçiminde on beş milyon oy kullanıldığı ve Maltepe mitinginde iki milyonluk bir kitlenin toplandığı söylense de, böylesi bir istifa tek kişilik bir eylem ve kişisel bir tercih olarak değerlendirilse de bazı gerçeklerin habercisi gibi görünüyor ve öyle de okunması gerekiyor.

Sonuç olarak, başka Türkiye yok. Başka ülkemiz de yok. Tercihlerini beğenseniz de beğenmeseniz de, İmamoğlu’nun da seçildiği seçimde ülkenin %52,18 oyla seçtiği bir Cumhurbaşkanı ve parlamentosu var. Zor durumda kaldığımızda başvurduğumuz polisi, jandarması, savcısı, hâkimi var. Uymamız gereken bir Anayasamız, kanunlarımız, kurallarımız; gelenek ve göreneklerimiz var. Seçimin sokaklarda anketlerle değil de hâkim gözetiminde her sandıkta memur üyeler ile birlikte bütün partilerinden üyelerden kurulu olan sandıkta gizli oy açık tasnif ile yapıldığı gerçeği var. Kısacası, ülke olarak güçlü bir devlet yapısına sahibiz.

Ancak, bazı durumlar olmaması gerektiği gibi şekilleniyor. Örneğin, CHP’nin kendisini kurucu parti olarak görüp devletin gerçek sahibiymiş gibi davranması ve bu tavrın, kendilerine oy verenleri makul, oy vermeyenleri ise sanki sefil Hint fakiri, eğitimsiz zır cahil ikinci sınıf vatandaşlar gibi gösterme algısını yaratması, toplumsal bölünmeleri körükleyebiliyor. Daha da endişe verici olan ise, bu anlayışa inanan bir kitlenin varlığı. Bu durum, toplumsal yapının daha sağlıklı bir zemine oturması için üzerinde durulması gereken bir mesele.

Toplum olarak farklılıklarımızı anlayış ve saygı çerçevesinde ele almak, yapıcı bir birliktelik oluşturmanın anahtarıdır. Bayramlar, bu değerleri hatırlamak ve tüm kesimlerle barış içinde bir arada yaşamanın yollarını aramak için bulunmaz bir fırsattır.

Bir de bunun yanında anayasal ve demokratik hakların herkes için eşit şekilde uygulanması, toplumsal barışın temel taşıdır. Farklı fikir ve inançlara sahip bireylerin haklarını savunurken, ötekileştirme ve niyet okuma gibi yaklaşımlardan kaçınmak ve saygı duymak gerektirir ki böylece her fırsatta dile getirilen 'Hak, hukuk, adalet' sloganlarının gerçek anlamını bulmasını sağlar. Ancak, bu hakların kullanımı sırasında kutsal değerlere saygı göstermek de bir o kadar önemlidir.

Gezi kalkışmasında ve son olaylarda olduğu gibi camilere yönelik saldırılar, toplumun manevi değerlerini zedeleyen ve toplumsal barışı tehdit eden eylemler arasında yer almıştır. Bu tür saldırıların ardından yapılan açıklamalarda ve karşı protestolarda, "Altını kazıdığımızda falanca örgüt çıkıyor" gibi niyet okumaktan kaçınılmalı ve herkesin anayasal haklarını kullanma özgürlüğü olduğu kabul edilmelidir