Veda etmekten konuşmak istiyorum bu yazımda. Yazarken dört harf kullandığımız, söylerken iki hecede öylece ağzımızdan çıkan ama belki de söylenecekken yarım bırakılan sözlerden, bir sonraki güne geçerken dünde kendimizi bıraktıran vedadan bahsetmek istiyorum. Yarım bırakılmış sözler, yarım bırakılmış gülümsemeler, yarım kalan sohbetler, yarım kalan hayatlar, kime dokunsa üzerinde bir uhde bıraktıran vedadan bahsetmek…
Mesela bir gün bile nasıl veda eder insana? Günün öyle vakitleri var ki saate bakmadan ifade edebileceğiniz, belleğinizde o gün biterken bittiğine dair göz kırpan vakitler... Güneş batarken adeta bize veda edercesine gözlerimizin önüne geçiverir, tam karşımızda durur ve turuncunun siyaha çaldığı o renkle bir göz kırpar bize. O an zihnimizde daha önce veda edişindeki sıcaklık canlanır.
Hani sevdiğiniz birinin kendine has gidişi vardır ya, kaç kez giderse gitsin giderken zihninizde canlanan ona has bir bakışı vardır. Dönüp giderken son bir kere daha “Bana söyleyeceği her şey bitti mi?” diye küçük bir tereddütle kafanızı çevirip arkaya bakınca göz göze gelir, orada bir de gözleriniz ile veda edersiniz. Söylenecek belki daha çok şey vardır ama veda vakti gelmiştir. Giderken gözlerinizle onun gözleri arasında belki yazabilseniz sayfalarca sürecek kadar çok kelime sıralanmıştır.
Gün de biterken ufukta turuncu ile siyah arasında veda eder gider işte. Güneşin batışı, değişmez bir zaman ifadesidir. Doğuşu da öyle. Nasıl ki günün doğması deyince kimimizin aklına gökteki o kurşuni renk ve doğanın uyanışına dair sesler geliyorsa, gün biterken de güneşin o göz kırpışıyla canlanan anlar gelir.
Bir güne, bir dosta, bir şehre veda etmek de böyledir. Bir şehre veda ederken orada geçen günlerinize, her sabah okula giderken yürüdüğünüz kaldırımlara, oturduğunuz banklara, çimlere, ilk kez o şehirdeki gülüşünüze, o şehrin size kattıklarına, ilk kez ağlayışınızı gören taşa toprağa veda edersiniz. Giderken arkanıza son kez dönüp bakınca şehir size bir değil pek çok anınızla göz kırpar, bir tebessüm oluşur yüzünüzde. O an gözünüzden geçen tek bir anıyla bile belki buruk, kırık bir tebessüm olur ama tebessüm edersiniz işte. Veda edilen bir gününüz, bir şehriniz varsa o güne, şehre ait bir vefa hissi ile kalır taş, toprak, çimen, bank, siyahi ile turuncu arasındaki o renk. Üzerine söylenmesi gereken belki pek çok şeyle, yarım kalan göz kırpmaları ile kalır. Veda ederken, o kadar yarım kalan şeyin içerisinde bari vedamız, vefamız tam olsaydı diye düşünür durur insan.
Veda etmek böyle zordur işte, acıtır canı ama her veda da yeni bir başlangıçtır. Bu da bardağın dolu tarafı…
Sevgiyle Kalın.