Herkesin çocukluğundan kalan ama hiç eskimeyen birkaç anısı mutlaka vardır. Aslında zamane çocukluklarına göre özleyecek gerçekten de çok şeyimiz var. Okul önlerinde satılan macundan tutun, mahalleden yaşıtlarınla buluşup akşam ezanlarına kadar oynanan mendil kapmaca, körebe oyunlarına, her pazar günü heyecanla izlediğimiz şahane pazar programına, ince ince yasemince ve olacak o kadara kadar…
Odun sobasının üstünde pişirdiğimiz kestanenin kokusu tüm evi sarar, maşinganın içerisinde kızaran böreği yemek için ne kadar da sabırsızlanırdık. Akıllı telefonlarımız yoktu belki ama Mario’yu prensese kavuşturan atari kollarımız hepimizde vardı. Ya bozulunca, öldü diye üzüldüğümüz sanal bebeklerimiz… Ya o küçücük sesimizle yeni yeni öğrendiğimiz şarkıları oyuncak mikrofon ile bağıra bağıra söylemeye çalışmalarımız, bunlar yetmezmiş gibi sanki bir araba kullanır edasıyla sürdüğümüz oyuncak direksiyonumuz... Hep yüzümde oluşan tatlı bir tebessümle hatırlıyorum o günleri, güzel günlermiş vesselam…
Bir de dönüp şimdiye bakıyorum, şimdi ki çocuklara… Hepsini mutlu etmek ne kadar da zor değil mi? İstekleri, ihtiyaçları hepimizden çok farklı. Yaşından büyük hayalleri, akıl almaz soruları var. Üç, dört yaşında ki çocuğun elinden telefon düşmüyor. Hatta bakıyorsunuz sizden daha iyi kullanıyor. Beş, altı yaşlarına evirildiklerinde istekleri Laptop aldırmaya kadar gidiyor. Eğer Laptop alınmazsa öncelikle ortalığı ayağa kaldırıp en son isteklerini tablete kadar düşürüyorlar. Neden savaş oyunu oynayabilmek için…
Parka gidip salıncakta sallanması gereken çocuğun bugün sosyal medya hesapları var ise ortada ciddi bir sorundan bahsetmek mümkün. Eskiden büyüklerimizden biz bir şeyler öğrenirken şimdi ise biz çocuklardan bir şeyler öğreniyoruz. Bu işte bir tuhaflık yok mu sizce de?
Zamanın şartları bunları kaldırıyor olabilir ama ben yine de her şeyin yaşına uygun şekilde yapılmasının taraftarıyım. Çünkü çocuklar kendi kafalarında yarattıkları bir hayal dünyasında yaşamaya başladılar. Ne demek istediğimi “Momo” ve “Mavi Balina” oyunlarından sonra intihar eden çocuklardan daha rahat anlayabilirsiniz.
Çocuklar yaşlarından, boylarından çok bu kadar fazla teknolojiye maruz kalmamalı. Yoksa bunların acı sonuçlarını hep birlikte yine biz çekiyoruz. Sürekli dikkat kesildikleri şiddet içerikli televizyon dizileri, oynadıkları dövüş oyunları ile ne kadar da şiddete meyilli çocuklar yetiştiriyoruz farkında mısınız?
Yukarıda bahsettiğim o güzel yıllar çok değil 15-20 sene öncesine aitti. O zamanki zaman ile şimdi arasındaki uçurumun sebepleri tabii ki sadece teknoloji ya da kuşak farkı olamaz. Suçu biraz da kendimizde aramalıyız. Mesela soru sorduklarında ona laf anlatmayla uğraşmamak adına açtığımız videolardan, yaramazlık yapıp evi dağıtmaması için odasına kapatıp bilgisayar başında hayali oyunlara sevk ederek yaptığımız hatalar gibi…