Soğuk bir kış sabahı, donmamak için birbirine yaklaşan oklu kirpiler gibiyiz… Hikâyemiz böyle başlıyor. Alman bir filozof olan Arthur Schopenhauer 1851’de yayınladığı “Kısa Felsefi Denemeler’’ adlı eserinin 396. bölümünde, insan ilişkilerini konu eden Kirpi İkilemi metaforundan şöyle bahsetmiş;
“Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar. Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaştılar. Okları rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilemi, aralarındaki uzaklık her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü.”
Bu noktada, çevrenin sıcaklığını hissetme arzusu kısmen karşılandı ama buna karşılık okların acısı hissedilmedi. Kendi iç sıcaklığı çok yüksek olanlar ise ne sıkıntı vermek ne de sıkıntı çekmek için, topluluktan uzak durmayı tercih etti.
Hikâyeden yola çıkarak insanları bir araya getirenin de, iç dünyalarının boşluk ve tekdüzeliği olduğunu görüyoruz. Hayatta ters gelen özellikler ve tahammül edemedikleri hatalar insanları birbirinden uzaklaştırıyor. Sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşuyorlar. Bu uzaklıkta duramayanlara da, “mesafeni koy, koru!” diyoruz.
Yani insanlarla gerek sosyal medyada, gerekse dışarıda ne kadar içli dışlı olursanız, bir süre sonra insanların dikenlerini de o kadar fazla hissetmeye başlıyorsunuz. Normal şartlarda size söylemeyecekleri şeyleri, ''yakınlık ve samimiyet'' adı altında rahat rahat söyleyebiliyorlar. Bundan sakınıp mesafeyi çok açınca da, toplumdan dışlanmış ve soyutlanmış halde, yapayalnız buluyorsunuz kendinizi.
Buna kendimden de örnek verecek olursam; insanlarla ilişkilerimde oldum olası çok yakınlığı tercih eden biri olmuşumdur. Ama bir müddet sonra bu ilişkilerde ya karşı tarafın ya da benim beklentilerimin karşılanamamasıyla hep sorunlar çıktığını gördüm. Dedikleri gibi “Fazla samimiyet, tez ayrılık getirdi.” Yıllar içinde insan ilişkilerinin merkezinde mesafe ve denge olması gerektiğini ben de böylelikle tecrübe ettim.
Aslında doğadan öğrenmemiz gereken ne çok şey var değil mi? Hepimiz tıpkı soğuk bir kış sabahı, donmamak için birbirine yaklaşan kirpiler gibiyiz. Bir toplum içgüdüsü olarak da birbirimize bağlıyız, zıt görüşlerimiz var fakat soğuktan donmak yerine zıt görüşlere saygı duymamız gerektiğini öğreniyoruz. Farkında olmadan öyle ya da böyle birbirimizi kabul etme durumundayız. Nezaket, hoşgörü, sınır, seviye, adabı muaşeretle insan ilişkilerimizi sağlıklı bir hale getirmeye çabalıyoruz. Zorunlulukla değil, içtenlikle ve samimiyetle ilişki kurmayı öğrenebildiğimizde ise çok daha sağlıklı ve mutlu ilişkiler yürütüyoruz.
Kısaca tüm olay doğru mesafeyi bırakmakta, doğru sınırı çizmekte bitiyor. Peki siz, bunu ne derece başarıyorsunuz?