Hepimizin hayatında ne yazık ki durmadan akıp giden bir zaman var. Kim olursak ne olursak olalım belki de herkesin tek ortak noktası bu. Kısıtlı olan ömrümüzde sürekli bir şeylere yetişmek zorundayız. Neden tüm emeklerimiz, bütün hayatımız ona bağlı, neden akrep yelkovanı koşturmaktan bir türlü vazgeçmiyor? Yaşadığımız hayal kırıklıklarımızı, beklentilerimizi, üzüntülerimizi, hatta hayallerimizi zamana bıraktığımız da gerçekten daha mı huzurlu oluyoruz? Tüm bunları da geçtik, yok mu şu zamanı durdurmanın bir yolu?
Maalesef, ne tutabiliyor ne de durdurabiliyoruz. Sadece çaresizce koşuyoruz peşinden. Öyle bir yarış var ki aramızda bazen nefes almayı unutuyoruz koşarken. Hep bir geç kalmışlık hissi dolanıyor içimizde. En azından bende öyle. Sanki boş geçen her bir dakika, bir şeyleri gerçekleştirme fırsatını kaybediyor gibiyim. Hayallerim için sanki şu an harekete geçmezsem bir daha hiç geçemezmişim gibi. Şu an hayallerime giden yolda yaptıklarım yeterli gelmeyecekmiş gibi. Belki de yaşayamamaktan korkuyorum bilmiyorum, istediklerimi tecrübe edememekten. Akıp giden zamanın içinden, bu güzel hayalleri kurtaramamaktan…
Aslında kendimizi çekip kurtaracağımız bir ip uzanmış bize doğru. Fakat sürekli bizden bir adım ötede duruyor. Kovaladıkça uzaklaşıyor adeta. Hep bir koşturma ve sonucunda hep bir hüsran. Sanırım bu yüzden geç kalmış hissediyoruz. Geleceği yakalayamayıp boşlukta kalmaktan. Tüm isteklerimizi, hedeflerimizi ertelemek mecburiyetinde olduğumuzdan. Sanki hiç ulaşamayacakmışız gibi hissetmekten. Düşlemekten ama yaşayamamaktan…
Bu gel-gitler arasında bir yanımda hep, tabii ki hayat da izin verirse inandığımız her şeye kavuşabileceğimizi söylüyor. Çünkü zaman kavramı kime göre, neye göre geç ya da erken? Kimi 18 yaşını geç bulup evleniyor. Kimi 30 yaşını erken buluyor evlenmiyor. Kimine göre 50 yaş genç. Kimine göre bir ayağı çukurda. Yani her şey neye odaklandığımızla alakalı. Bu yüzden her ne istiyorsak elimizden geleni yapmak ile yükümlüyüz. Olur veya olmaz orası biraz da takdir-i ilahi. Demem o ki hiçbir şeyden geç kaldım benden geçti diyerek vazgeçme. Ama benim için daha çok erken deyip, rehavete de kapılma.
Üniversite yıllarımda, aynı sıraları paylaştığımız 70 yaşında bir adam 65’lerin de güzel bir kadın vardı. Hala düzenli olarak bir şeyler öğrenmeye geliyorlardı. Okuma hevesleri hiç bitmemişti. Hatta bazen biz gençlerden daha çok bilemediklerini soruyor, sınavlar da yüksek not alabilmek için heyecanlandıklarını gözlerinden okuyabiliyorduk. O zamanlar tuhaf karşılıyordum bu yaştan sonra mezun olup da ne yapacaklar ki diye… Şimdi düşünüyorum da ne büyük lütuf böyle bir zihniyet ile hareket edebilmek. Hiçbir şey yapmasalar bile belki de en büyük hayalleri bir gün o üniversite de okuyabilmekti. Er ya da geç bunu da başarabilmişlerdi.
Sonuç olarak bu dünyada ki herkes “kendi zamanına” göre yaşar. Çevrendeki bazı insanlar senden bir adım önde gözükebilir. Bazıları da senin gerinde olabilir. Ancak herkes kendi yarışında ve kendi zamanındadır. Onlara ne kıskançlık besle, ne de taklit et. Onlar kendi zamanında sen kendi zamanında yaşıyorsun. Hayat harekete geçmek için doğru zamanı beklemekten ibaret. Yani sakin ol. Geç kalmadın. Erken de değil. Sen kendinin tam zamanında yaşıyorsun.