Dünyamızda, ülkemizde, hayatımızda bir şeyler oluyor, büyük şeyler. Korkutuyor, üzüyor, düşündürüyor hatta can alıyor. Sebep oluyorsun bunlara ya da sebep olunan oluyorsun. Ağır yükler, ağır yaşantılar. Kafamızda tonla düşünce… Ne olacak, nasıl olacak ve ne olmadı? İnsan böyle zamanlarda olanlara da üzülüyor, “bu da mı oldu?” diyerek; olmayanlara da üzülüyor, “hala mı olmadı?” diyerek ve anlıyor bazı şeylerin kıymetini. Bu sorgulayışta kendi içinde üzüntüden sevince, kızgınlıktan kabullenişe bir yolculuk yapıyor. Yolun sonunda varılan yer şu ki; bugünler bizden bir şeyler götürdü, götürüyor, götürecek. Sağlık, can, insan, umut… Bizden götürmesini istemediklerimizin kıymetini bilelim, kıymetimizi bilelim, “kıymet” bilinsin.
Covid-19 salgını şu an dünyanın gündeminde ve hayatımızın tam ortasına yerleşti. Her gün daha da büyüyen ve etkisini olumsuz şekilde göstermeye devam eden bu hastalıkla yaşamaya, hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Bu yaşam mücadelesinde kafamızın içinde bir dünya soru, sorgu var. Yaşadığımız bu olağanüstü süreçle ilgili Psikolog Francielle MORELLİ’nin Corona virüsü hakkındaki yazısı çok aydınlatıcı:
“İnanıyorum ki evren, kuralları tepetaklak geldiğinde, bunları düzeltmenin bir yolunu bulur.
Birçok anomaliyi ve paradoksu yaşadığımız bu günler düşündürücü…
Küresel ısınmanın çevreye yarattığı zararların endişe verici boyutlara ulaştığı, Çin ve onu takip eden birçok ülkenin bloke olmak zorunda kaldığı bir dönemde, ekonomi yerle bir olurken hava kirliliği önemli oranda azalmakta; hava düzelmekte, maske kullanmak zorunda kalırken aslında daha temiz bir nefes almaktayız.
Dışlayıcı politikaların ve ideolojilerin, tarihimizdeki aşağılık bir dönemi anımsatarak tüm dünyada artmaya başladığı bu tarihi noktada, bir virüs gelir ve bizi dışlanan, tecrit edilen, sınırlarda bloke edilen ve hastalık taşıyan yapar. Hiçbir suçumuz olmasa da. Beyaz, batılı ve business class yolcusu olsak da.
Üretime ve tüketime dayalı bir toplumda, günde 14 saat ne olduğu belli olmayan bir amacın peşinde, Cumartesimiz, Pazarımız, takvimde kırmızı ile belirtilmiş tatillerimiz olmadan koşarken, bir anda ‘Dur’ karşımıza çıkar. Evde, günlerce, dururuz. Karşılık ya da para ile ölçmeye alıştığımız, gerçek değerini hatırlamadığımız ‘zaman' ile hesaplaşmamız başlar. Hala onunla neler yapabileceğimizi hatırlıyor muyuz?
Çocuklarımızı büyütmeyi, öyle gerektiği için, başka kişilere, kurumlara devrettiğimiz bir dönemde virüs okulları kapatır, bizi alternatifler yaratmaya, anne ve babayı tekrar çocukları ile birlikteliğe zorlar. Tekrar aile olmaya mecbur bırakır.
İlişkilerin, iletişimin, sosyalleşmenin virtüel dünyanın sosyal medyasında gerçekleşerek, bizi yakın olduğumuza dair bir yanılsamaya ittiği bu dönemde virüs bizden gerçek yakınlığı çalar: kimse birbirine dokunamaz, öpemez, sarılamaz; birbirine uzak ve dokunamamanın soğukluğunda kalırız. Bunların anlamını ve önemini ne kadar göz ardı ettik?
Herkesin kendi bahçesini düşünmesinin kural olduğu bu dönemde virüs bize açık bir mesaj yollar: tek çıkış yolu aitlik duygusu, topluluk bilinci, başkasını düşünmek, kendinden daha büyük bir şeyi korumak ve onun tarafından korunmak. Paylaşılan sorumluluk, attığın adımın sadece kendi kaderini değil etrafındakilerinkini de belirlemesi; ve senin kaderinin de onlara bağlı olması.
Öyleyse cadı avını, kimin suçlu olduğunu, sebebini düşünmeyi bırakır, onun yerine kendimize bundan neler öğrenebileceğimizi sorarsak, öğrenecek ve yapacak çok şeyimiz olduğuna inanıyorum.
Çünkü belli ki evrene ve onun kurallarına borcumuz çok ve bize bunu bir virüs bedelini ödeterek hatırlatıyor.”
Yapmamız gereken çok açık sevgili okur; en başında da dediğim gibi “kıymet” bilelim. Yapacağımız ilk şey bu olmalı; çünkü yaşam motivasyonumuz buradan gelecek. Hem dünyamızın hem de kendimizin ve birbirimizin kıymetini bilelim ve ona göre dayanışma içinde, topluluk bilinci ile hareket edelim. Her birimiz bir diğerimizin yaşamında şu an hayati bir öneme sahibiz. Bunun bilincinde olarak kendimizi korumak için gerekli önlemleri almak hem kendimizin hem de bir diğerimizin hayat devamlılığını sağlamak anlamına geliyor. MORELLİ’nin dediği gibi “Paylaşılan sorumluluk, attığın adımın sadece kendi kaderini değil etrafındakilerinkini de belirlemesi; ve senin kaderinin de onlara bağlı olması.” dır.
Belirsizliğin, yaşanılanları öngörememenin ya da beynimizde öngördüğümüz tablonun vehameti korku ve endişe verici; bu da paniğe neden oluyor. Ayten ZARA bu durumu çok güzel anlatmış:
Sonuçlarını kontrol edemediğimiz olaylar bizleri daha fazla strese sokar. Olayları kontrol edemeyebiliriz; ama stresimizi kontrol edebiliriz.
Çalışın, dinlenin, eğlenin ve rahatlayın.
Bir de dua mırıltılarınız arasında tok bir sesle:
“Ben bu stresin de üstesinden gelirim” deyin.
Virüsten korunmak için birçok bilgi, video yayınlanıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor, sosyal medya bilgi aktarımı konusunda çok hızlı aynı zamanda da olası bir tehlike halinde. Bu sebeple hangi kaynaktan gelen bilgiye inanacağınıza iyi karar vermeniz ve her bilgiye inanmamanız çok önemli. Doğru bilgi içinizdeki karanlığı aydınlatır; yanlış bilgi ise sizi daha da karanlığa boğar ve panikletir. Panik anında alınması gereken tedbirleri uygulayacak ruh halinde olamamanız sizi tehlikeye açık hale getirir. Dolayısıyla sakinliğinizi koruyarak hareket etmeniz önemlidir.
Çocukların dünyası bu olanları doğru anlamlandırabilmek için biz yetişkinlerin desteğine ihtiyaç duyuyor. Onlara rol model olduğumuzun bilince olarak ve sakinliğimizi de koruyarak yanlarında haberleri ve yaşlarına uygun olmayan görüntüleri izlememeli, ev içerisinde virüs ve etkileri hakkındaki konuşmaları yapmamalıyız. Sordukları sorulara yaşlarına uygun kısa ve net cevaplar vererek meraklarını gidermemiz onlar için yapabileceğimiz önem arz eden bir diğer yoldur. Sorularını cevapsız bırakmak çocukları başka kaynaklardan ve kontrolsüz, yanlış bilgiler almaya yönlendirmemiz anlamına gelir; bu da yaşamlarında olumsuz ve derin izler bırakabilir. https://www.mindheart.co/descargables adresindeki PDF okulöncesi ve ilkokul kademesindeki çocuklar için hazırlanmış özel bir içeriktir. Onların sorularını cevaplarken bu içerikten yararlanabilirsiniz.
Oyununun çocuklar üzerinde iyileştirici etkisi vardır. Teknoloji ve internet kullanımının yerine birlikte oynayacağınız oyunlar ve yapacağınız ev içi etkinlikler bu olağanüstü sürecin olumsuz etkilerini azaltacaktır. Tübitak dergilerinin erişime açılması, Oyuncak Müzesi’nin online ziyarete aktif hale gelmesi, Sivas İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yayınladığı “Keyifli Ev Atölyem” etkinlik kitapçıkları, Sermin YAŞAR’ın “Oyun Takvimi” uygulaması vb. birçok kaynak bu süreçte size destek olacaktır. Çocuklarınızın her anını aktiviteyle doldurmaya çalışmamanız da önemlidir. Çocuğun sıkılması onu düşünmeye yönlendirerek yaratıcı düşünme ve baş etme becerilerini geliştirecektir. Sıkıldıkça üretecek, yapabildiklerinin ve yapabileceklerinin farkına vararak kendini keşfedecektir.
Biz yetişkinlerin kendilerini iyi hissetme hali çocukların da kendilerini iyi hissetmesi demektir. Hayatı hepimiz için olabildiğince olağan akışında ilerletmek hem size hem de çocuklara iyi gelecek ve bu olağanüstü havayı dağıtacaktır.
Sevgili okur,
Dünyamız için, kendimiz için ve herkes için her birimize büyük sorumluluklar düşüyor. Bizim için zor olan bu günleri atlatmak ve güzel günler yaşamak istiyorsak sakin kalarak virüsten korunmak için yapılması gereken tedbirleri sakinlikle yerine getirelim, evimizde kalalım. Kendimizi koruyarak etrafımızdakileri de koruduğumuzun bilincinde olalım. Birbirimizin yaşam devamlılığındaki etkimizi unutmayalım, bir ölümün sebebi olmayalım. Hayatımızın, hayatlarımızın kıymetini bilelim.
Size destek olabileceğimi düşündüğünüz her konu için mail yoluyla bana ulaşabilirsiniz. Her günümüzün bir öncekinden daha umutlu ve sağlıklı olması dileğimle…