Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır.
Eflâtun
Güneş doğar ve sabah olur, düşünürüz; yapılacak işleri, gidilecek yerleri, görüşülecek kişileri…
Güneş en tepeye çıkar, öğlen olur düşünürüz; yenilecek yemeği, öğleden sonraki işleri…
Güneş batar, akşam olur düşünürüz; evde yapılacakları, gidilecek yerleri…
Gece olur, gün biter düşünürüz; yaşadığımız bu günü, dünü, geleceği, sevdiklerimizi…
Demem o ki hep düşünürüz, her an her saniye…
Sen neler düşünüyorsun Sevgili Okur?
Ruhun seninle neler konuşuyor?
DIŞARIDAN BOYNUMUZUN BAŞIMIZI TAŞIDIĞINI GÖRÜR İNSANLAR; AMA BİZ BİLİRİZ ASLINA DURUMUN HİÇ DE GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMADIĞINI.
Gün içerisinde hayatın bizi içine çektiği koşuşturmanın telaşı ile kafamızda birçok düşünce gezinir. Gelip gelip giderler, hatta bazen biri gitmeden diğeri de gelir; sıkışıverirler beynimizde sanki içeride çok yer varmış gibi! Onların arasında kendimizi bir anda içimizdeki sesle, ruhumuzla konuşurken buluruz. Gözlerimiz sağa sola kaymış ve kısılmış bir şekilde ya da elimizde kalem kağıdı karalar halde onları bir yere, belki de birbirlerine bağlamaya çalışırız. Yavaş yavaş bir ağırlık hissetmeye başlarız başımızda. Gözlerimiz acır, göz kapaklarımız ağırlaşır ve boynumuzun artık başımızı taşıyamadığını fark ederiz. Dışarıdan boynumuzun başımızı taşıdığını görür insanlar; ama biz biliriz aslında durumun hiç de göründüğü gibi olmadığını. Thomas Lerooy işte tam da
bu durumu yaptığı heykeller ile görünür hale getirdi. Düşüncenin ağırlığını gözler önüne serdi.
DÜŞÜNCELER AĞIRDIR; ÇÜNKÜ İÇİNDE HAYATIMIZI TAŞIR.
Düşünceler ağırdır Sevgili Okur; çünkü içinde
Ailemizi, çocuğumuzu, arkadaşlarımızı; ailesi olduğumuz hayvanımızı, bitkimizi taşır.
Yapılacak işlerimizi, sırtımıza binen yüklerimizi, telaşlarımızı, kaygılarımızı taşır.
Korkularımızı, kızgınlığımızı, kırgınlığımızı, öfkemizi taşır.
Mutluluklarımızı, sevinçlerimizi, heyecanlarımızı, üzüntülerimizi taşır.
Hayallerimizi, hayal kırıklıklarımızı, pişmanlıklarımızı taşır.
Keşkelerimizi, belkilerimizi, iyi kilerimizi taşır.
Dünümüzü, bugünümüzü, yarınımızı taşır.
Düşünceler ağırdır Sevgili Okur; çünkü içinde hayatımızı taşır.
Biz düşüncelerimizin hiç birini göremeyiz belki; ama ağırlığını başımızda hatta yüreğimizde, bedenimizde hissederiz. Nasıl hissetmeyelim ki? Bir hayatı içinde taşımak kolay olur mu hiç?
DÜŞÜNCELERİ BİR ÇİÇEK GİBİ BÜYÜTÜYORUZ,
DÜŞÜNDÜKÇE BESLİYORUZ.
Düşüncelere ağırlıklarını veren sadece içinde taşıdıkları değildir, bizler de onlara ağırlık veriyoruz. Bir çiçek gibi büyütüyoruz onları, düşündükçe de besliyoruz. Bilmeliyiz ki, tıpkı çiçeklerin her mevsim yapraklarını dökmesi, solup yeniden canlanması gibi düşüncelerin de zamanı geldiğinde solması, sonra da farklı yapraklarla filizlenip aynı toprakta yeşermesi gerekir.
Düşüncelerimizin toprağı biziz, kökleri de içimizde. Hangi düşüncemizin ne zaman solup ne zaman canlanacağı bizim de elimizde. Onların solan yapraklarını kırpmayı, toprağını değiştirmeyi, suyunu vereceğimiz zamanı iyi bilmeliyiz.
Toprağımız her çiçeği besleyip büyütemez. Bu yüzden;
Bazı çiçeklerin solması gerekir, bazı düşüncelerin yok olması gibi…
Solan çiçeklerin yerine yeni tomurcukların filizlenmesi gerekir, kötü düşüncelerin yerini iyi düşüncelerin alması gibi…
Güzel çiçeklerimizin yaşaması için yağmurla, güneşle beslenmesi gerekir; sağlıklı düşüncelerin akıl ile sevgi ile var olabilmesi gibi…
O zaman toprağımız rengârenk bir çiçek bahçesi olur, düşüncelerimiz hafifler, boynumuz başımızı taşır.
Bahçen rengârenk; düşüncelerinin ağırlığı da başının kaldırabileceği kadar olsun Sevgili Okur.