“Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.”
Nazım Hikmet “Yaşamaya Dair” şiirine bu satırlarla başlamış 1947 yılında. Yıl 2020 ve bizler tıpkı Nazım Hikmet’in dediği gibi yaşamaya çalışıyoruz. Büyük bir ciddiyetle, şakaya gelmeden… Hayatın gerçekliğinde aradan geçen yıllara rağmen bu şiir hala canlılığını koruyor ve bugünlerimize tercüman oluyor. Ne ilginç, ne değişik bir tesadüf, tam bir Serendipçe…
Yaşamamız için, bizim hayatımız için canları pahasına kendi hayatlarını ortaya koyan sağlık çalışanından, market çalışanına, işçisinden kargo emekçisine birçok insan görevinin başında çalışmaya devam ediyor. Bir tutam hayat gayesi, bir tutam mesleki yeminlerle hastalık ile mücadelemizde en ön saflarda kendilerini siper etmiş teşekkürün en büyüğünü hak eden o kişilere de birkaç satır yazarak devam etmiş şiirine Nazım Hikmet ve demiş ki;
“Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
…
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...”
Bizler de teşekkürün en büyüğünü hak eden o şahane insanlar için evlerimizin balkonundan alkışlar gönderdik, dilimizden dualar yolladık onlara. Alkışlarımız da dualarımız da baki. Bir teşekkür de buradan olsun; teşekkürlerin en büyüğü, en sonsuzu sizlere, iyi ki varsınız!
Malum hayat gayemiz yaşamak; çabamız, isteğimiz bunun için. Yaşamak gayesinde hayat mücadelesi veren hastalarımızdan da bahsetmiş Nazım Hikmet “Mesaj” şiirinde ve demiş ki;
“Hastalar
Kardeşlerim
İyileşeceksiniz.
Ağrılar, sızılar dinecek
Yumuşak, ılık.
Bir yaz akşamı gibi inecek
Ağır, yeşil dalların ardından rahatlık.
Hastalar, kardeşlerim,
Biraz daha sabır, biraz daha inat.
Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat.
Kapının arkasında dünya, dünya cıvıl cıvıl
Kalkacaksınız yatağınızdan, gideceksiniz.
…
Biz insanız çok şükür
çok şükür biliriz,
ilacımıza
umudu katmasını
yaşamak gerek diyerek
ayak direyip
dayatmasını
Hastalar,
kardeşlerim
iyileşeceksiniz
Ağrılar, sızılar dinecek,
Yumuşak, ılık bir yaz akşamı inecek,
ağır yeşil dalların ardından rahatlık.”
Ve siz şu an yaşam mücadelesi veren hastalarımız, yakınlarımız, dostlarımız, ailemiz… Unutmayın; iyileşeceksiniz! Umut ederek, “Ben bunun da üstesinden gelirim!” deyip ayak direyerek! Çünkü;
“Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak.
Unutma, aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak!”
Ve sizler, bizler, hepimiz… Ne zaman ki bunalırsak, ne zaman ki azalırsa umutlarımız şu satırlar gelecek aklımıza;
“Bir gün çok bunalırsan
Denizin dibinde
Yosunlara takılmış gibi
Soluksuz
Sakın unutma gökyüzüne bakmayı
Gökyüzü senindir
Gökyüzü herkesindir!”
Bizim bu şahane gökyüzünü izleyeceğimiz önümüzde daha çok günlerimiz, aylarımız, yıllarımız var ve siz çocuklar tekrardan okulunuzun bahçesinde, koridorunda koşup oynayacaksınız, öğretmenleriniz sınıflarınızda derslerinizi anlatacak. Söyleyin onlara sevgili okur bilsinler, inansınlar ki;
“Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler!”
Şu günlerde Şiir gibi “Yaşamak” bizim yaptığımız ve geçip gittiğinde bu günler tarihe tanıklık etmiş olduğumuzu hatırlayarak daha nice şiirler yazacak bazılarımız bu günlerimize, geleceğimize. Tıpkı Nazım Hikmet’in yıllar önce yazıp bu günlerimize tercüman olan o şiirleri gibi…
İnsanlık tarihi nelere şahit oldu bu zamana kadar, nelerin üstesinden geldi. Siz büyüklerim, küçüklerim unutmayın ki ne kadar zor gelse de bize bu günler; ne kadar duymanın, okumanın bizi mutlu etmediği haberlere şahit olsak da aşabileceğimiz kadar da kolay aslında bu günler ve geçecek. Evet, geçip giderken götürdükleri olacak elbet, oluyor da; ama getirdikleri de var. Sevdiklerimizin kıymetini anlamak; aile olmanın tadını tekrardan çıkarmak; sağlığımızı korumayı hatırlamak; birbirimizi daha iyi anlamak, tanımak için bolca zaman ve daha niceleri… Bu günlerin bizden götürdüklerini gördüğümüz kadar bize getirdiklerini görürsek, onların kıymetini bilirsek o güzel günlere daha çabuk ulaşacağız.
Ve unutma sevgili okur;
“Sabahın sahibi vardır.
Gün daima bulutta kalmaz.
Herhal ilerdedir
yaşanacak günlerin
en güzelleri...”