Önce, bir motor çöp kutusuna yanaşıyor. Elini daldırıp, işine yarayacak bir şeyler arıyor. Belki bir bakır, plastik, demir… Her ne ise buluyor ve motorunun arkasındaki küçük römorka koyup, çöp arabasından önce gelmiş olmasından mutlu, uzaklaşıyor. Sonra, bir çöp arabası yanaşıyor. Çöp arabasının arkasından hızlıca inip çöp kutusunu boşaltan adam, hiç olmadığı kadar hızlı yapıyor bunu. Yıllardır, yaptığı bir iş ya zaten! Maaşının çoktandır bitip, maaşını alacağı günü saya saya, boşaltıyor tüm çöp kutularını. Bir apartmandan bir kadın çıkıyor. Arkasındaki pazar arabasını çekiştirerek bir yandan da cebindeki parayla ne alıp alamayacağını düşünerek sokaktan yok oluyor. Bir çocukla annesi geçiyor. Çocuğun elinde pastaneden alınma bir poğaça, cebinde de şıngırdayan bozuklularıyla gidiyor. Bir yaşlı geçiyor, muhtemelen sabah namazından çıkmış bir amca. Soluklanarak yürüyor. Bu bayramda, torunlarına verecek az buçuk parayı şimdiden biriktirmeye çalışıyor. Küçük bir kız çocuğu daha geçiyor, sonra. Poşetin içerisinde beşten fazla ekmekle, ayaklarının yarısı kadar doldurduğu bir ayakkabıyla zar zor ilerliyor.
Alelade bir gün böyle başlıyor. Ne kuşların cıvıltısını duyan var ne de çiçeklerin güzelliğine büyülenen. Bir bir kaçınıp, suratlarında herhangi bir mutluluk emaresi olmayan insanlar var. Belki de bugüne dek kafasını bir kere kaldırıp da bulutları izleyemeyen onca insan var. Çiçeklerin büyülü kokusundan çok, soluğunu çektiği havada soba dumanından başka bir şey duymayan insan var. Ötemde, berimde, yanımda mutsuz insanlar var. Ömrü boyunca çalışıp da bir kere olsun tatile gitmemiş insanlar var.
Peki, ne zaman duyarız bir kuş cıvıltısı?