Kütahya tarihi yerleri, farklı mekânları, kaplıcaları ve ılıcaları kadar çinileriyle de ünlü olan bir ilimizdir. Çiniciliğin başlangıcı çok eski tarihlere dayanmakla beraber, Frigyalılar dönemine kadar uzanmaktadır. Çinicilik Kütahya’da önemli bir sanat kolu olmasının yanında aynı zamanda insanlar için de bir geçim kaynağıdır. Zamanla Kütahya’nın sembolü haline gelen çiniler, şehrimizi bütün dünyaya tanıtmıştır. Kütahya Çini Müzesi ülkemizin ilk ve tek çini müzesi olup, Kütahya’nın önemli tarihi müzelerinden birisidir. Gezi rotanızda Kütahya varsa, bu tarihi ve turistik mekânı mutlaka gezmelisiniz.
Osmanlı Devleti zamanında, zengin kil yatakları sayesinde İznik’ten sonra en önemli çini ve seramik üretim yeri Kütahya’dır. Osmanlı döneminden önce Helenistik Dönem, Frigler, Romalılar ve Bizanslılar döneminde de birçok seramikten eserler üretilmiştir. Kütahya bu sanatı geçmişten günümüze kadar geleneksel yöntemlerle yaşatmaya devam etmektedir.
1411 yılında Germiyanoğulları Beyi II. Yakup Çelebi (1387-1429) tarafından yaptırılan külliye, mescit, medrese, imaret, kütüphane ve hamamdan oluşmaktadır. 1999 yılında külliyenin türbe ve imaret bölümü bakanlık tarafından restore edilerek, Çini Müzesi olarak ziyaretçilere açılmıştır.
Çini Müzesi’ne girişte, şadırvanlı e kubbeli orta mekândan, üç yönden kubbesi bulunan eyvan ile iki odaya açılmaktadır. Müzenin türbe kısmında, II. Yakup Çelebi’den kalan çinili sanduka sergilenmektedir. Müzeye giriş kapısının solunda yer alan Vakıf Kitabesi, yıkılan medreseye aittir. Müzede sergilenen vitrinlerde 14. yüzyıldan itibaren günümüze kadar gelen eserler bulunmaktadır. Bu eserler Kütahya ve İznik’te üretilmiş olup, çini kitabeler, çini mimari eserler, çini tabak, vazo, pano ve çiniden yapılan ev araç gereçleri kronolojik olarak teşhir edilmektedir. Müzenin giriş kısmında ise son Germiyanoğulları beyi II. Yakup Çelebi’nin sahibi olduğu Osmanlı Türkçesiyle yazılan, keşfedilmiş en büyük ikinci taş kitabesi sergilenmektedir.