Evet, Çanakkale’de yangın var… Tarihi alandaki ülkenin ciğerleri yanıyor… Gelibolu yarımadasında, ama dikkatsizlik, ama ihmal veya şimdilik sebebi bilinmeyen bir nedenle başlayan yangın, bütün tedbirlere rağmen rüzgârında etkisi ile hızla yayıldı…
Yarımadayı ateş yumağına döndüren yangın, yılların emeğini, meşakkatini, sildi süpürdü. Ormanlık alanlar ile birlikte, buğday ve ayçiçek tarlaları, zeytinlikler yandı, kül oldu…
Çanakkale’de ayçiçeğine yöresel olarak günebakan denir. Çünkü günebakan bülbülün güle aşık olduğu gibi, güneşe aşıktır. Gözü, gönlü hep güneştedir. Güneşin hareketine göre açısını değiştirir ki, bu nedenle halk arasında günebakan denilmiştir.
Ama dünkü yangında gözlemledim ki, yalınlar yaklaştıkça ve dumanlar gökyüzünü kapladıkça günebakanın da güneşe dönük olan yüzü mahzunlaşıyor, kendini salıyor, güneşi takip etmeye programlanmış başını güneşten kaçırıyor, toprağa bakıyordu…
Kuşların yuvaları, yuvalarındaki yumurtaların görüntüleri ise içler acısı idi. Bin bir emek ile yavrusunu yetiştirmek için yuvasını yapan, bu ümit içinde yumurtasını bırakan kuşlar yuvalarını terki diyar etmişlerdi. Yuva da canlıya dönmeyi bekleyen yumurtalar ise kaderleri ile baş başa kalmıştı. Asırlık zeytin ağaçları, yanmış, gövdeler ise ateş topu halinde için için yanmaya devam ediyordu.
Serlerinde muhacirlik olduğu için göçe ve göç etmeye alışkın olan yöre halkı, canları ile birlikte, yükte hafif, pahada ağır ne var ise kucaklamış, köyüne yangının gelmesi halinde canını kurtarmak için bekliyordu… Dünya güzeli bir köylü kızımızın o hengâme ve telaş içinde yavru kedisini bırakamamış, sımsıkı tutmuş yangından kaçırması görüntüleri ise anlamak isteyenlere çok şeyler anlatıyordu… Mayası sağlan olan bu halkın; insan, hayvan ve çevre konusundaki sevgi ve hassasiyetine kimsenin eline su dökemeyeceğinin en bariz örnekleridir bu görüntüler.
Devlet; ormancısı, valisi, kaymakamı, bakanı, belediye başkanı, çalışanı ve halk el birlik yangına müdahale etmek için aracı gereci ve gönlü ile yangın mahallindeydi. İnsan, araç ve teknolojik olarak yapılması gereken, yapılabilecek ne varsa her şey eksiksiz ve koordineli bir şekilde yapılıyor ve yangına müdahale ediliyordu. Kısacası devlet her zamanki gibi devletliğini gösterdi.
Yangın söndürme ve soğutma işlemlerinden sonra, vatandaşın zarar ve ziyanı başta olmak üzere, zaman geçirmeden yanan orman alanların ağaçlandırılmaya başlanacağını inşallah ilerleyen zamanlarda hep birlikte göreceğiz.
Yalnız, Gelibolu yarımadasında yangın var iken, Çanakkale kordonda veya başka yerlerde “Yangın olur biz yangına gideriz” türküsü eşliğinde viskisini yudumlarken saçını tarayanlara da birkaç söz söylemez isek, kendlerini yazmadığımız için hatırları kalır…
Çevrecilik, insan ve hayvan sevgisi; kimsenin tekelinde olmadığını Gelibolu yarımadasında ki yangın bir kez daha göstermiştir. Halk her şeyin farkındaydı. Ancak siyasi nedenler ile gerçeklere gözlerini kapatanlara, yangın olduğu zaman yangına koşacağı yerde elinde viskisi ile kordona zevki sefa için çıkanlar ile eline kazmasını küreğini alıp yangını söndürmek için karınca misali yangın mahalline koşanların, özde ve sözde çevrecilerin kimler olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Halkın siniri geçmeden, Gelibolu yangının acı hatıratı hafızalardan silinmeden filim çevirmek veya sosyete ağzı ile figüran çevrecilik yapmaya kimseler kalkışmasın. Söylemesi bizden. Yoksa halk küreğin tersi ile ağızlarına vurmak için sırada bekliyor…
Yok, ben kordonda viski içmiyordum, çay içiyordum, kola içiyordum, bira içiyordum, yemek yiyiyordum… gibi mazeretlerle halkın karşısına çıkmayın; çünkü millet burnundan soluyor.
Yatsı ezanının vakti çıkalı çok oldu, nerde ise güneş doğacak…