Bülent Ecevit günde 20-25 bardak çay içerdi. Hatta kendine has çay demleme usulü bile vardı.
Eşi Rahşan Hanım, bir gün bir itirafta bulunur: “Ben aslında çay sevmem. Ama tanıştığımız günlerde gördüm ki 20-25 bardak içiyor, o kendisine çay koyduğunda ben de koyar, üzerinden bir kaç yudum alırım. ”
Sıcacık, samimi, aşk kokan, saygı-sevgi yüklü bir itiraftı bu.
Eşlik etmek buydu...
Çayı seviyordu, içenden ötürü..
İşte gerçek sevgi bu küçücük uyumlarda, an’ı yaşayabilmekte yatıyordu belki de.
Ecevit’e şakayla karışık eşinin çay sevmediği yönündeki itirafları aktarıldığında “Sever aslında. Ama az içer. “ derdi. Ne naif, ne koruyucu, ne mütevaziydi aralarındaki bu bağ.
Ecevit, yanından hiç ayırmadığı Rahşan’ı, kasketi ve mavi gömleği, beyaz güvercinleri ile Türk siyasi tarihinden geçerken halkçı, aydın,kültürlü,efendi, nazik, ince düşünceli,dürüst ve mütevazi yaşamıyla insan olmanın erdemini öğreten, oy veren-vermeyen herkesin sevdiği, saygı duyduğu şair ruhlu bir Karaoğlan olarak hafızalarımızda yer etti.
Okulca gittikleri bir piknikte, sonraları “ruh eşim” olarak tarif edeceği Rahşan Hanım’a ilk kez açılan ve Dolmabahçe Sarayı’nın merdivenlerinde evlenme teklif eden Ecevit, bu kararının ne isabetli bir karar olduğunu,can yoldaşının hayat yolunda ona ne kadar olumlu eşlik ettiğini tüm dünyaya gösterecekti..
Zorlu hayat yolunda,sizin de doğru eşlik edenleriniz olsun..
Saygı & Sevgi ile...