Zeytinyağının garip, masumane, tatlı tadı Anadolu insanı için biraz garip gelir. Anadolu’da yemeklerin tadı, lezzeti, yemeklerden beklenti oldukça farklıdır.
Bir şekilde herhangi bir yemek, toprakların tadına geçer ama.
Anadolu insanı, ilk defa karşılaştığı bir sebzeyi de, Anadolu yemeğine uyarlar. Bu başkalaşım inanılmazdır.
Zeytinyağlı yeşil fasulye de domates vardır ya hani… Anadolu yeşil fasulyesinde, Anadolu zeytinyağlı yeşil fasulyesinde de zeytinyağı konur. Ama itina ile salçayla bütünleşir.
Ege’nin yemeklerinin aksine, Anadolu’da bulunan madımak ya da diğer kuzukulağıllere ait olan bir ot çeşidini düşünün. Tuz ve limonla tüketilebileceği gibi yemeği de yapılan bu otlar, Doğu’da ve Batı’da da oldukça farklılık gösterir. Anadolu insanı ya da Doğ Anadolu insanı; içine ekin de koyar salçada, ama Ege insanı yemekleri biraz daha sakin ve yumuşak yapar.
Neden bu lezzet farklılıkları sahip? Hadi geçmişte, ulaşım, lojistik ve haberleşme…. Ki günümüzde de devam ediyor bu zorluklar ama neden insan kendi topraklarının lezzetlerinden kopamıyor? Sadece un, tereyağı ve sütten yapılan onlarca yemek nasıl olabiliyor? Bir bakladan, nasıl 10 çeşit yemek yapılıyor?
Yüksek perdeden konuşacağım şimdi.
Yemek kültürü, sosyolojiktir.
Yemek kültürü ideolojiktir.
Yemek kültürünün yöresel olmasının nedeni toplumun kimliğidir.
Mümtaz Fırat, “İdeoloji ile yemek arasında kurulacak bir ilişki ilk bakışta yadırgatıcı gelebilir. ilk olarak dikkatinizi çekmek istediğim şey; bir kültürel kod olarak yemeğin, ideolojilerin nesnesine dönüşümü ve bunun kimlik ile olan ilişkileridir. Günün birinde hepimiz kendimizi, dünyaya gelirken oluşmasına katkı sunmadığımız bir çevrenin kolektif kimliğinin bir parçası olarak görüveririz. İşte ideoloji, ait olduğumuz bu toplumsal kimliğin harcında yer alan temel figürlerden biridir. Bizi, diğerlerinden ayıran bu şey sınırlarımızın tayininde önemli bir belirleyendir. Biz ancak, büyük ölçüde sınırlarda gezindiğimizde kendimizin ve başkalarının farkına varırız. Yemeğin bütün sınır tanımaz evrenselliğine karşın, yemeklerin sınırlarında edimsel bir kimlik ediniriz” diye kelam ediyor.
Jean-François Bayart ise “Beslenme pratikleri siyasal ilişkilerin edimsel bir dolayımı olduğuna göre bu pratiklerin uzun süreli tarihsel değişmelerde oynadıkları örtük rol üzerine düşünmek gerekir. Beslenme pratikleri siyasal toplumların ‘bir arada durması’na, onların ‘anlam dünyası’na örtük ama sonuç getirici bir şekilde katkıda bulunmazlar mı?” diye söz ediyor.
Biraz düşünmek gerek.
Yemek kültürünü, iç içe geçen on tabak ve tabakların yanında dizili kaşık ve çatalları, yemekten sonra gelen tatlıları ve ekmek kadayıflarını;
Yemeğin içinde illaki içilen kolayı ve yemek sonrası içilen çayları.
Uyumları ve zıtlıkları düşünün.
Yemeklerde kullanılan baharatlardan, yemeklerin ne için yapıldığına kadar.
Yemeğin kültüre, kültürün yemeğe etkisini.
Yemek yeme şekli bir kimliktir.
Yemek bir kimliktir.
Ya da yemek bir kimlik midir?