Zamlar ve ziyanlar. Dolardaki sert dalgalanma… Sert dalgalanma dediysek, dalgalar yumuşak olmaz mı? S kıvrımları hakinde gözükmez mi? Ama doğru. Dalgalar, taşları öyle sert döver ki… Taşlar, yeniden şekillenir.
Bizimde evlerimiz üşüdü. Ellerimiz üşüdü. Ceplerimizde yangın çıktı. Yangın buz soğukları getirdi. Dolar, Euro, altın derken ne dışarı çıkabilir olduk, ne de sıcak yuvamız da oturur olduk. İçimiz bu kadar üşürken
Sevgimiz, üşüdü.
Sevgimiz de üşüdü.
En azından şiirler var da ruhumuza kışın soğuğu ile sıcaklık getiriyor…
***
Sezai Karakoç’unda ruhu ‘o’nu düşününce ısındı, aldı eline kalemi. Yazdı yazı…
Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın
Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın
Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip geçer
Her affın içinde bir intikam gelir gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın
Ben bu şiiri yazdım aşık çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın
***
Ataol Behramoğlu ise karın yumuşaklığını gördü de durduramadı kendini. Başladı gökyüzünden dizeleri kağıda yazmaya…
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Şarkılar çaldı odalarda
Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm
Düşmanlarımız dışında
Düşmanlarımız çünkü
Sevgiyi yok ettikleri için
Düşmanımız oldular-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi.
Düşündüm bir bir
Kardeşlerimin ne yaptıklarını
***
Metin Altıok karda kaldı. 3 gün 3 gece. O 3 günde 3 ömre bedel kışı yazdı.
Kar yağdı durmadan, üç gün üç gece…
Yaslandı duvarlara, kapıları zorladı,
Pencerelerden baktı ev içlerine.
Kar hiç böyle kimsesiz kalmadı
Kendi özgül tarihinde.
Çıngırakların, kızakların karı
Yağdı her şeyin üstüne sessiz bir öfkeyle.
Birikti bir çamaşır ipine bile.
Saçaklardan sarktı,
Attı kendini gürültüyle yere,
Kimse sahip çıkmadı;
Yığıldı kaldı duvar diplerine.
Yalnız kuş ayakları
Bastılar incelikle göğsüne.
-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!
Kar var yaşadığımız günlerde.
Umutsuzluk çevremizi kuşattı,
Kıtlık kıran gündemde.
Yine de ele güne karşı,
Özenle saklıyorum yüreğimde
Sana duyduğum aşkı,
Dört yanım kar içinde.
***
Yahya Kemal için bin bir gece bin yıldan uzun oldu. Bin yıl sürecek bir müzik duydu kulaklarında. Karın ardında döküldü dizeler kağıda…
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.
Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,
Bir erganun âhengi yayılmakta derinden…
Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.
Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.
Birdenbire mes’ûdum işitmek hevesiyle
Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle.
Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün bir gece Körfez’deyim artık!
***
Kışın ardı da masaldır. Gökyüzünden bulutlar çekildiğinde baharın adı yazılır… En güzel baharlara…