Mevsimlerin en serti en soğuk olanı yaşanmıştı. Kıştan da soğuk; borandan, tipiden de sert ve hoyrattı. Açlık ve sefalet o kadar büyüktü ki. Savaşlar bile durmuş, kimde ne varsa olmayana ondan vermeye başlamıştı.
Bereket yoktu. Tahıl ambarlarının kapıları donup kalmıştı. Olan yiyeceklere bile ulaşmak çok zordu.
Yakılarak ısınılacak odunları yakmak için olan kibritlerin alevleri bile donmuştu. Çok soğuktu. Artık çocuklar bile karda oyun oynamak istemiyorlardı. Kar topu, kardan adam bile hikaye olmuştu. Sadece ‘karlar Kraliçesi’nin hikayeleri anlatılıyordu… Soğuk, acımasız bir hikaye…
Hal öyle ki, hikaye de bir yalandan ibaretti. Karlar kraliçesinin alev alev yanan sıcak ama kavurucu sıcak bir kalbi vardı. Bu hikayenin zamanı da henüz gelmedi… Ama bilmekte de fayda var…
Soğuk ve acımasız günlerde, ışık bile karanlık gibi tasvir edilir olmuştu. İnsanlar o kadar çok inanmışlardı ki… İyinin gelmeyeceğine… Bereketin gelmeyeceğine… toprağın bağrını bir daha göremeyeceklerine o kadar inanmışlardı ki…
Bilgelik Ağacı insanların neden bu kadar karanlığa, kıtlığa, açlığa ve salgın hastalıklara gömüldüklerini anlıyordu. Ama neden gömülü kaldıklarını anlamıyordu.
Kış sertti. Kendi dallarından birkaç tanesi fırtına da kopmuş, canı çok acımıştı. Su bulamayan kökleri kurumuş biraz hasarlı olsa da Mart ayına ulaşmıştı. Daima da ulaşacağını biliyordu. Çünkü kökleri çok derindeydi.
Ama yaşayanlar, onun dışında yaşayanlar baharın geldiğine inanmıyorlardı. Bilgelik Ağacı’da hemencecik birkaç tane tohumu rüzgara bıraktı. Tohumlardan çıkan filizlerin sarı devasa yapraklı çiçekleri oldu. İnsanlar o zaman baharın geldiğine, toprağın görüldüğüne inandı. Gözlerinde güneşin sıcak renklerinden olan ayçiçekleri duruyordu. O zamanlar ismi yoktu tabi…
Bilgelik Ağacı, yeni filizlenen tohumları göstermek için Anka Kuşu’nu çağırdı. Anka Kuşu onları sevdi ve sarmaladı. Bir gece vakti uçup gittiğinde yeni tohumlanan filizler güneş gibi parlayan, volkan gibi yanan kanatlara sahip olan Anka Kuşu’na doğru baktılar…
O tarihten sonra, ayçiçeklerine ‘günebakan’ denilmektedir. Bir umut Anka Kuşu’nu görmek için günün en aydınlık vaktinde gökyüzüne baktıklarında en parlak gördükleri şey ise güneştir. Güneşi başta Anka Kuşu sansalar da öğle vakti anlarlar. Yapraklarını kamaştıranın o olmadığını. Ama yine de Anka Kuşu’na hasretlerinden, ona en çok benzeyen şeye, Güneş’e bakmaya devam ederler… Bu her gün sürer.
Böylece insanları bahara inandı. Bilgelik Ağacı’nın tohumları sayesinde insanlar bir kez daha olumsuzluk duvarlarını yıktı. Yaşamın devam ettiklerini gördü. Bildi ve yaşamaya devam etti. Çiçeklerle inandı. İnsanlar yaşamın devam ettiğine onlarla inandı. Kara soğuk ve beyaz karın ötesindeki renkler ve kokularla…