Evrenin varlığı, ışık ve karanlığın birbirlerinden ayrılması ile başladı. Her ikisinin ortasında, her ikisinden de içinde barındıran Anka Kuşu, ilk kez gözlerini açtı. Evrenin hüznü ve kederini her taşıyamadığında, taşımakta zorlandığında kabuğuna çekilerek yanarak can verip, küllerinden yeniden doğacak olan Anka Kuşu… İlk canlı.
Aslında o parlak kanatlar ve kuyruğun görkeminden minik bir zerrecik görünmemişti. Minicik bir zerre doğmuş idi. Bilgelik Ağacı’nın yüreği… O minik tohum.
Yüz yıllarca savruldu durdu. Bir o yana, bir bu yana…
En sonunda Kaf Dağı’na gitti. Ama bu kadar kısa bir tarih değil elbette. Başka bir hikayenin konusu. Sevdiceği olan Anka Kuşu’nun en sevdiği Bin Pınarlı İda Dağından, Kaf Dağana uzanan gizemli geçitten geçti.
Anka Kuşu’na hasretle topraklara bağlandı ve filizlendi.
***
Aradan bin yıl geçti. On bin yıl… Bilgelik Ağacı, filizlenmeden önce de tanıyor ve biliyordu Anka Kuşu’nu. Anka Kuşu ise o filizlenmeden kısa bir süre öncesinde emin olmuştu.
Zaman evveli, geçmiş geleceği kovaladı. Birbirlerine kavuştuklarında her bir çiçeğin ve kuşun rengine renk geldi…
Bir zaman sonra işler değişti. Anka Kuşu, evrenin başka diyarlarında gezindiğinde Bilgelik Ağacı ondan çok az haber almaya başladı. Önceleri kabullenemese de sonraları alıştı. Kendine başka dünyalar buldu. Kimse onu Anka Kuşu gibi anlamasa da başka kelamlar, sohbetler edebilirdi. Hatta kendi varlığına eş başkalarıyla da ortak işler yapabilirdi. Mesela Kayınlar ile birlikte bir orman, sarmaşıklarla beraber bir bahçe…
Anka Kuşu, Bilgelik Ağacı’nın başlarda zorlandığını fark edememişti. Tohumken her yere gidebiliyordu, ama filizlendikten sonra sadece dünya gezegeni onun evreni olmuştu. Dünya dışındaki diyarlardan haberler çok geç geliyor ve buna alışması gerekiyordu.
Bilgelik Ağacı, dünyayı daha da güzelleştirmeye, dünyada zaman geçirdiği her anı daha ölümsüz kılmak için bitmek tükenmek bilmeyen uğraşlarına devam ettikçe ediyordu. Anka Kuşu, Kaf Dağı’nın ardındaki ülke de Bilgelik Ağacı’nın kök saldığı yerlere gittiğinde onun bilincini bulamıyordu. Bilgelik Ağacı, Anka geldiği için işlerinden feragat etmiyordu. Anka’da buna içerlenmeye başlamıştı.,
***
Zamandan zaman evvelden evvel…
Bilgelik Ağacı, filizlenmeye karar verdiği andan itibaren senaryoyu biliyordu. Adı üstünde Bilgelik Ağacı… Sadece yüreği ile hareket etmek doğru idi. Anka dünya gezegeninin acı ve kederinde boğulduğu sırada, Bilgelik Ağacı tarafından da ilgi görmemişti. Hüznü ile uçtu gitti. Bilgelik Ağacı’nın ulaşamayacağı yerlere. Bilgeliğin son öğrendiği şey ise kim haklı kim haksız olursa olsun…
‘Doğru sevmeyi öğrenmek…’
Doğru sevdiğine inanmıştı. Ama bazen daha doğru sevmek gerekirdi. Neden incindiğini anlatsa ona, her şey başka olabilirdi. En azından Anka Kuşu bilirdi. Neden yalnız kaldığında, dünyayı başkalarıyla güzelleştirdiğini… Ve anlardı.
Doğruyu sevmek lazım. Anka Kuşu hale, ‘Sessizliğine se verecek olursa gelecek’ Bilgelik Ağacı ise, sessizlikle onu bekleyecek…