Sözün kelamı yakmış gönülleri. En çok yangında Veysel’in yüreğinde çıkmış. Öyle bir yangınmış ki Veysel, Âşık olmuş.
Halk ozanı olmak kolay değil.
Gönüllere sözüyle çiçek de ekmiş, solan gülün gölgesine sazıyla ağıt da yakmış. En sadık yâri kara toprak olan Aşık Veysel, gözlerinin lal olmasını da öyle naif anlatır, “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kaydı ve düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözümde çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan…”
Gözleri çiçek açtı. İki mısrası derdini anlatmaya yeterdi. Aşık olmak bunu gerektirdi ama ki gönlün ve fikrin kulağı ile dinledi? Kim bilir???
Aşık Veysel, dünya gözüyle göremediğini gönül gözü ile fikir gözü ile görmüş, Anadolu’nun en içten filozoflarından biridir. Her bir şiirinde bir fikir, her mısrasın da bir soru yatan Aşık Veysel, dizeleriyle, sazıyla, sesiyle dünyaya haykırmış. Sesinin ne kadar uzağa gideceğini belki de bilmeden türküler yakmış evrene. Dosta anlatmış kelamını. Onlardan da hatır istemiş de öyle göçmüş.
Yaşamın bütün inceliklerini göstermiş. Kul olmuş. Dünyanın kulu, toprağın kulu Aşık Veysel…
Yaşamın özünü anlamış. Yaşarken nasıl yaşanacağını, yaşamanın inceliklerini, düzenini, nereden geldiğini ve nereye gideceğini anlamış ve ustaca dostlarına, dostlara da seslenmiş.
“Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın”
Dostlara öyle içten seslenmiş ki bir kere türküsünü dinleyen, yüreğinde Aşık Veysel’in sazının titreşimini hisseden dost olmuş, ona…
Dünya halini, hayın (hain) dünyayı sormuş da sorgulamış. Aşık Veysel, yaktığı türkülerde dünya halini, dünyanın hayının tüm bir evrene bildirmiş de göçüp gitmiş.
“Beni hor görme kardeşim
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım?
Ne var ise sende bende
Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende
Sen toksun da ben aç mıyım?
Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uç muyum?
Tabiata Veysel aşık
Topraktan olduk, kardaşık.
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben bac mıyım?”
Seni beni biz yapmış. Kimliği yok saymış. Bir fikrin peşinde; lal olmuş gözlerle, sesiyle sazıyla yürümüş.
Topraktan bu kadar yalın bahseden, sözü su gibi berrak Aşık Veysel, yalın gerçeğin en derininde felsefesiyle, fikri ve duygusuyla yaşamış. Öyle bir yaşamış ki, yaşarken öleceğini, ölümün gerçekliğini bilerek göçüp gitmiş. Dostlar seni hatırlar…
“Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır…”