Suyun yoksunluğu, bozkırın güzelliği…
Anka Kuşu’nun uçuştuğu çorak araziler…
Şimdi Güney Sibirya'da Altay eteklerinde dediğimiz Pazırık. Bu topraklar Anka Kuşu için oldukça kıymetlidir. Göçebe insan toplumu bir oradan bir bu yana bazen rüzgarın yönünde bazen fırtınanın tersine doğru hareket eder durur.
Varlıkları, kendileri, aileleri, atları, geyikleridir.
Uyumak ve barınmak için çadırlarını sırtlarında taşırlar. Çadır dediğimize de bakmayın. Konforlu bu evler dillere destandır. Yaşamak için bıçakları ve okları olan bozkır insanları ölüme de yaşam kadar değer verirler. Anka Kuşu onların yaptıkları her şeyin bir anlamı olduğunu öğrenir, bilir, izler.
Bazı hayvanların tüylerinden, yünlerinden kendilerine kıyafetler yapmak için bazen günlerce uğraşırlardı. Ellerinde sadece su, sabun ve yün vardı. Bozkır insanları birde yaptıkları kıyafetleri ve halıları desenli yaparlardı. Zamanla göçmeyi bıraksalar da bu yünden kumaşlardan hiç vazgeçmediler.
Anka Kuşu on bin yıllarca izledi. Günümüzdeki ismiyle geleneksel keçe 21inci yüzyıla kadar geldi. Atalar kültürüne hizmet eden desenlerde farklılaştı.
***
Geçen zamanın, değişen tarihin farkına bile varmadı Anka Kuşu. İda’nın eteklerinde Çanakkale’de bir gün bu geleneksel keçeyi gördü. Bir kadın keçeyi anlatıyordu. Çobanların hala giymekten vazgeçmediği, soğuktan ve sıcaktan, böceklerden ve yılanlardan koruyan yabalarla yaşamını sürdürüyordu. ‘Keçenin Türküsü’nü anlatan kadının adı Serpil Şahin’di. Keçenin Türküsü, buz çaplarının ötesinden, Milattan Önce 5inci yüzyıllara Pazırık Kurganı’na kadar gittiği bilinen kumaşın öyküsüydü.
Atalar kültürü için değerli ve bozkır insanı için hayati önem taşıyan ‘Keçenin Türküsü’ Anka Kuşu için çok kıymetliydi. 25 yüzyıl öncesinden gelen bu gelenek yok olmamalıydı. Henüz saten kumaşlar, ipekli yemeniler, örgüler, sentetik kumaşlar yokken, sadece yaşam mücadelesinin olduğu yıllar hatırı için keçe herkese anlatılmalıydı.
Söylenceye göre, Anka Kuşu insanlığın evvelcesinden gelen tüm değerlerin kıymetli olduğunu dünya gezegeninde yaşayan ve yaşamayan herkese anlatmaya çalışır. Bunlar ilklerdir. İlk deneyim, ilk tecrübe, ilk sahip çıkış. Ve bu ilkler sayesinde günümüzde insanlığın bu noktaya geldiğini anlamayanlara her zaman çok kızgındır.
Rivayete göre, İlyada’dan Pazırık Kurganına her yerde izi olan bu güzide keçeden yapılma kıyafetlerden Anka Kuşu’da giymiştir. Boran ve tipinin hakim olduğu bir zaman insanlar onun üzerine bu yabayı atmış ve onun sonsuz yaşam ateşinin sönmemesini sağlamıştır. Anka Kuşu ne zaman sonsuz yaşam ateşi sönmeye başlasa hemen bu yabanın altına girer. Bu nedenledir ki geleneksel keçe sanatını yaşatanlara büyük önem verir. Onlardan biri de ‘Keçenin Türküsü’nün sahibidir.