Anka Kuşu’nun 7 Günü
Günlerin batmadığı, gecelerin günlere sokulmadığı bir yerdi. İnsanların ve toprağın ulaşamayacağı kadar soğuk, baharın çiçeklerini açmasına gerek kalmayacak kadar berraktı bu yer.
Anka Kuşu, bazen yalnız kalmak istediğinde buraya gelir, gözleri gezdirdiği her yerde sadece dinginlik arardı. Buranın adı bin yıllar sonra Antarktika olarak anılacak kıtaydı.
İnsanlara çok kızdığı bir zamanda keşfetmişti burayı. Gizemli olmasının nedeni hiç ayak izi olmamasıydı. Dünya gezegeninde sanki hiç var olmamışçasına varlığını sürdüren bu bembeyaz yer ona hep Buzul Çağlarını hatırlatırdı. Buzul Çağlar geldiğinde önce ruhu dinginleşir ama sonra çok sıkılmaya başlardı. Yer kürede sadece kendisi varmış gibi hisseder, tekrar toprak parçacıkları gözükene kadar su kürenin içinde yaşamak zorunda kalırdı. Su küreyi, denizkızlarını, mistik büyüsüyle okyanusları çok sevse de, dünya gezegeninin kara parçalarındaki hareketliliği çok özlerdi.
Ne zaman çok daralsa, Antarktika kıtasına gider bu sakinlikte düşünür dururdu. Sadece gece ve sadece gündüz onu hep dinginleştirirdi.
Gel zaman git zaman, gök tanrıları ve buzul kraliçelerinin mabedinden sıkılıp uçmaya başladı. Kanatları, Antarktika’yı renklendiren yegane şeyler arasında yer alıyordu. Oradan uçarak, yüzyıllar önce küllerinden yeniden doğduğu diyarlardan birine gitti. Kadim Mısır toprakları onu her zaman yeniden doğumun ve yaşamın simgesi olarak bekliyordu. Mısır’ın çölleri arasında gezindi durdu. Çöllerin tek renkte olmasını da çok severdi.
Orda kendisine Feniks, Bennu gibi isimler almış olması da ayrı hoşuna giderdi. Antik Mısır’ın Güneş Tanrısı Ra’dan, Olympos’un güzeller güzeli Afrodit’ine, Artemis’ten, Gök Tanrı’ya, Japon kara parçalarının Hiruko’sundan, İnka’ların kadim tanrılarına kadar dünya gezegenindeki tüm tanrıları tanımış olmanın sevincini hep içinde barındırırdı.
Anka Kuşu olması aslında kaderinde vardı.
Dünya gezegenin var olduğu o ilk anlarda, ışık ve karanlığın ayrıldığı yerde doğduğu an kaderi çizilmişti. Anka Kuşu kainatın varlığını izlemek için görevlendirilmişti.
Rivayete göre her 500 yılda bir küllerinden yeniden doğan Anka Kuşu her yeniden doğumunda yeni kıtalar keşfeder, başka gezegenlerde dolaşır, yepyeni dünyaları öğrenirdi.
İnsanları, kültürlerini, neyi neye katarak yemek yaptıklarını, danslarını, tanrılarını ve tanrıçalarını izler gezginlere yol gösterirdi. Bu gezginler bazen sıcak iklimlere uçuşan kuşlar, bazen çiftleşmek için rotasını bulamayan balıklar, bazen de merakına yenik düşerek hareket eden insanlar olurdu.
Söylenceye göre eğer yola koyulduğunuzda büyük bir heyecan duyarsanız, Anka Kuşu bunu hisseder. Tüylerine değen havayı kanatlarını çok hızlı çırparak o insana kadar gönderir. Böylece gezginin yolculuğu sırasında şans yanında olur.
Son bin yıldır Anka Kuşu’nun dünya gezegeninde gözükmemesinin nedeni olarak da bu düşünülür. Anka Kuşu hiçbir varlığın ulaşamadığı yerlere ulaşmaya çalışmakta, ilk kendisi görmek için tüm bir evreni gezmeye çalışmaktadır.
İlham alınan haber için,
Çanakkale'den Antarktika'ya bidünyayol