Türk Dil Kurumu popüler kültür kavramını, “belli bir dönem için geçerli olan, hızlı üretilen ve hızlı tüketilen kültürel öğelerin bütünü” olarak tanımlamaktadır.
Popüler kültür, sadece Türkiye’nin patinaja düştüğü bir olgu değil, bir çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortak sorunudur. Gelir-geçer ve daha çok “tüketim toplumunun” tutsak olduğu konjonktürel bir durumdur. Medya’dan tiyatroya, sinemadan televizyon dizilerine, giyim-kuşam modadan yeme/içmeye kadar dönemsel değişiklikleri yaşıyoruz.
Paris’ten moda esintisi diye pompaladıkları ürünler, hiç kimsenin –aklı başında- normal hayatta giyebileceği kıyafetler olmamasına rağmen, popüler kültür adına tüketiriz. Çünkü mevzu, tüketen bir toplumu oluşturduktan sonra, kalıcı olmasını sağlamaktır.
Popüler Kültür ya da Pop Kültürü, özellikle 20. yüzyılda etkisini gösteren ve toplumsal modernleşmenin yan etkileri arasında sayılabilecek bir kavramdır. Nispeten eski halk kültürü olarak literatürde tartışılsa da, aslında toplumsal kültürün ve günlük yaşamdaki değişken alışkanlıkların biçimsel anlamda farklılaşması ve yaygınlaşması olarak anlatılabilir.
Türk Dil Kurumu’nun tanımından da anlaşılabileceği üzere, popüler kültürün genel manası, dönemlik meşhur olan davranış biçimleri, müzikal eserler, kitaplar, kıyafetler gibi unsurların o dönem içinde yaygınlaşması ve tüketilmesi hali durumudur. Yani, üretkenliğin sınırlı kaldığı, kalıcı olamayacak ancak yaşandığı döneme etki edebilecek unsurların bütünüdür. Zaten, salt bu özelliği nedeni ile de, bir çok entelektüel ve bilinçli çevrede, popüler kültür alışkanlıkları ağır şekilde eleştirilmektedir.
Bazen, topluma vitrinize edilen ürün, düşünce, tarz ya da bireysel yaşamları değiştiren çeşitli etkenlere siyasal ve ideolojik kılıfları da görmek mümkün.
Bizim gibi bir çok ülke de, giyim-kuşama göre siyasal tavır belirlenmeye çalışıldı.
Belki yüzyıllık uğraş sonucunda, doğrudan doğruya tüketime yönelik günler artık “olmazsa olmazlarımız” şeklinde algılıyoruz. Mesela, anneler günü, sevgililer günü, babalar günü gibi…
Aileyi hedefleyen bu günlere ülkeler kendi değerleriyle ilgili eklemeler yaptı. Hayatımızdaki günlere bir bakın, mesleki günlerin yanı sıra, çevre, çiçek, hastalıkla ilgili günler, ilginç ritüellerle yad ediliyor.
Bugün, sosyal hayattaki popüler kültür etmenleri, kitleleri peşinde koşturacak ve herkesi birbirine benzetebilecek kadar güçlü durumdadır. Dönemin popüler kıyafeti ne ise, neredeyse tüm gençler benzer şekilde giyinebilmektedir. Yine dönemin popüler şarkılarından neler varsa, insanların çoğu o müziği dinleyecek ya da bulunduğu ortamlarda dinlemek zorunda kalacaktır. Aynı şekilde, sinema ya da televizyon yapımları, dönemin popüler konularını ele alarak yapılmışsa, muhtemelen 20 yıl sonra kimse o yapımları hatırlamayacaktır. Çünkü popüler kültür, tüketim toplumlarınca hızlı şekilde sindirilir ve bitirilir.
Popüler kültür ve medya konusunda Mehmet Can Özdarendeli’nin çok güzel bir makalesini okudum.
Darendeli, “Değineceğim nokta, Batı tarzı yaşayan herkes mutluluğu yakalar mesajını vermek ister örneklediğim dizi film, sonra insanlar Batı tarzı yaşamayı benimser. Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü kitabı bunu çok güzel anlatmıştır, Batı tarzı yaşamdan etkilenen bir ailenin bitip gittiğini anlatır, durumlarının iyi olmadığı halde özenilen Batı tarzı hayat, aileyi yok etmiştir. Kamuoyu araştırmaları da boşanmaların, etik dışı ilişkilerin televizyon sebebinden yaşandığını anlatan raporlar ortaya koymuştur. Türk öz kültürüne bağdaşmayan bu tarz yaşam insanları da bencilleştirmiş, marka hastalığına sürüklemiş, duyarsızlaştırmıştır. Gençlik üretimden çok tüketim nesnesine dönüşmüştür, kolay yoldan nasıl bu tarz hayatı yaşarım demelerini sağlamıştır. Apolitik bir nesil türemiştir, ülke adına kaygı verici bir olay değil midir?
Örneğin; Türk kültüründe yaşlı bir kişi toplu taşıma aracına bindiği zaman daima yer verilirdi, ancak Batı kültürünün bize uyguladığı Kültür Emperyalizmi sonucu artık yaşlı kişilere yer verilmiyor.
Medya, Popüler Kültürün en önemli hatta tek propaganda aracıdır, Batı kültürünün gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelere Kültürlerini empoze etmek için biçilmiş kaftan olmuş, insanlar asimile edilmiş, başkalaştırılmış, Batı'nın ilimi irfanı yerine kendimize çelişen davranışları alınmıştır. Maalesef ki zararlı çıkan, saf ve temiz beyinler yani çocuklar ve gençler olmuştur. Anlık hazlar, temelsiz fikirler türemiştir popülerlik; bir Beethoven, Mozart, Neşet Ertaş unutulmayacaktır lakin şimdinin popüler kültürüne uyan temelsiz ve sanattan yoksun müzikler belki 5 bilemediniz 10 yıl sonra hatırlanmayacaktır ama popülarite dönüşümlüdür, bir gün bir şey çıkar sonra ömrü biter ardından başka bir şey çıkar onunda ömrü biter çöp olur gider” diyor.
Özetle, bulunduğumuz asır, 19. Yüzyıldan başlayarak günümüze kadar 150 yıldır “popüler kültür” adı altında, aslında tüketim toplumu inşa etmek üzere bir çok deneme yapmıştır. Rönesans, Avrupa’daki Orta Çağ karanlığının aydınlanması yönünde önemli bir milattır. Tarım, Sanayi şimdilerde de bilişim-iletişim çağına ulaşırken, aslında “üretime” dayalı gelişmeleri görürüz.
Ancak, üretilenlerin büyük kazançlara çevrilmesinin tek yolu, ülkelerde “tüketim toplumlarını” oluşturmaktır. Bugün tam da yapılan budur.