Basın Kartları komisyonu, çoğunluğunun devlet memurlarından oluşan, bir miktar da “lütuf ve ulufe” olarak düşünülen bazı meslek kuruluşlarının aparat olarak dahil edildiği bir komisyondur.
Yakın zamanda, yeni basın yasasında ki değişikliğe ilişkin itiraz kapsamında Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Yılmaz Karaca tarafından bir açıklama yayımlandı. Kendisini basın meslek örgütü olarak tanımlayanların sade suya tirit kıvamında ki açıklamalarıyla kıyası kabil olmayan Başkan Karaca’nın söz konusu açıklaması, tam da Türk Medyasının özellikle Anadolu/yerel medyanın çıplak gerçeğini yansıtıyordu. Bu açıklamanın kısa analizine yazının ilerleyen safhasında gireceğim ama, lütfen uzun olacağı anlaşılan bu yazıyı önce önyargısız olarak okuyun, katılmıyorsanız da sıkıntı değil.
Değerli dostlar, hassaten bu meslekte var olma mücadelesi veren ve sabır taşını çatlatırcasına dirsek çürüten meslektaşlarım.. Türk Medyası uzun yıllardır ayakta durabilmek için azami çaba sarfederken, her dönemin kendine özgü konjonktürde siyasi iradenin otokontrol edebilme hırsıyla karşı karşıya kalabiliyor. Mesela, bundan 22 yıl önceki merhum Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki hükumetin “basın mensuplarının yıpranması” olarak bilinen 5 yıllık hakkı elinden alınmıştı. Oysa Ecevitte bir gazeteciydi ve sosyal demokrat bir insandı. İktidar erkinin değişmeyen bir tavrı var, kontrol altında tutmak.. yani, özellikle Türk Medyasını el altından yönetmek. 150 yıllık demokrasi yolculuğumuz da bu anlayış hiç değişmedi. 2. Abdülhamid döneminde “sansür ve jurnal” ihatası varken, Türkiye Cumhuriyeti döneminde her bir iktidarın basın sabıkası bulunuyor. Nazım Hikmet ve Aziz Nesin CHP döneminde zindanlardaydı. Sabahattin Ali, Milli Şef döneminde Edirne sınır kapısında kaçarken öldürüldü ve faili meçhul diye kayıtlara geçti. Necip Fazıl Kısakürek, merhum Menderes döneminde fonlanıyordu ve çok pespaye mektupları mahkeme tutanaklarına geçti. Mehmet Şevket Eygi ve Kadir Mısırluoğlu’nun milliyetçi hükümetlerce kayırıldığı Bektaşi sırrı değil. Günümüzde de kimi iktidar yanlısı ya da muhalif kimi gazetecilerin nasıl fonlandığı deşifre edildi.
Mevzu çok karmaşık ve kendi içinde yaman çelişkilerle dolu. Bütün bunların temelinde, demokrasi olgusu yatıyor. Türkiye gibi demokrasi yolunda emekleyen hatta zaman zaman patinaj yapan ülkelerde medya, asla özgürleşmez ve asla demokratik bir temel içinde yol verilemez. Yakın tarihimizde de gördüğümüz bu, demokrasi yolculuğumuzun bütün evrelerinde gördüğümüz de budur. Basın Kartı Komisyonu oluşturulurken Türkiyenin etkin ve yaygın meslek örgütü Türkiye Gazeteciler Federasyonu yok sayıldı. Neden? Çünkü, TGF Yönetimi ve Genel Başkanı Yılmaz Karaca, meslektaşlarının hak hukukunu korumaya, iktidarın da muhalefetin de doğrularına doğru, yanlışına yanlış demeyi en temel ilke edindi. İlk bakışta, ne İsaya nede Musaya yaranamama gibi bir durum gözükebilir. Ancak, geçici zaferler, fonlanan medya kuruluşu ve meslek örgütü olmaktansa, gelecek kuşaklara bir başarı hikayesi olan ve haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır sözünü ilke edinmiş, TGF’nin yön belirlenmesine odaklanmış bütün medyanın ikonu olmayı tercih ediyoruz.
Devletin “Basın Karti” verme ısrarı, genelev de çalışmak zorunda kalan kader mahkumlarına “fahişe” vesikası vermeyi görev edinmesidir. Türkiye de dahi, ne berbere nede başka esnaf ve zanaat erbabına sertifika vermeyen devlet, mevzu gazeteciye gelince, kendisine durumdan vazife çıkarıyor. Odalar eliyle meslek erbaplarına evrak ve tasdik yapılırken, konu gazeteciyse hiç bir iktidar ve siyasi oluşum elinden otokontrolü bırakmak istemiyor. Türk Medyasını, gerek basın kartı kozuyla gerekse hayati önemi olan ekonomik girdilerini Basın İlan Kurumu denilen iktidarların besleme ve arpalıkları eliyle zaptu rap altında tutmak istiyor. Yaygın basından tanıdığım bazı gazeteci yazar dostlar, devletin verdiği basın kartını reddettiler. Tezlerinde çok haklıydılar. Bu konuda görüyorum ki değişen hiç bir şey yok. Hamam da tasta aynı ama salt tellak değişiyor.
Basın Kartını Türkiye gibi yarım yamalak demokrasiyi benimsemiş ülkelerde devlet verir, gelişmiş demokratik ülkelerde ise meslek örgütleri verir demiştim. Buyurun, işte o ülkeler:
İNGİLTERE
İngiltere’de resmi basın kartları, 1907 yılında kurulmuş olan “Ulusal Gazeteciler Sendikası” (National Union of Journalists- NUJ) tarafından veriliyor. Dünyanın en büyük gazetecilik sendikalarından biri olan NUJ’un, İngiliz gazetecilerin yanı sıra İrlandalı gazetecilerin de aralarında bulunduğu 35 bin üyesi bulunuyor. NUJ tarafından verilen basın kartı, İngiliz polisi ve tüm kamu kuruluşları tarafından da kanunen tanınmak zorunda. Aralarında BBC ve Reuters gibi dünyanın en önemli medya kuruluşlarının da bulunduğu tüm medya şirketleri bu kartı kabul ediyor. NUJ tarafından gazetecilere verilen Basın Kartı, dünyanın en prestijli kartlarından biri olarak kabul ediliyor çünkü bu kartın gazeteciler için İngiltere’de açamayacağı kapı yok. Sendikanın verdiği Basın Kartı’nın sahibiyseniz maaş artışı, sosyal haklar, haber takibi için istediğiniz yere girebilme, bilgi edinme, vs. gibi çok önemli ve insani çalışma şartları için gerekli haklara sahip oluyorsunuz.
FRANSA
Fransa’da gazetecileri iki ayrı sendika temsil ediyor: Birincisi; Genel Gazeteciler Sendikası (SGJ FO), diğeriyse Gazetecilerin Sendika Birliği (SNJ). Basın kartı talep eden gazetecinin, en az üç aylık tam zamanlı gazetecilik çalışması yaptığını ispat etmesi gerekiyor. Basın kartı ise bu iki sendikanın temsilcilerinin de aralarında bulunduğu 30 uzman kişinin yer aldığı “Gazetecilik Meslek Mensupları Komisyonu” (Commission de la carte d’identité des Journalistes Professionnels) tarafından veriliyor.
İTALYA
İtalya’da, gazetecilerin örgütlü olduğu tek sendika, 1948’den bu yana ülkenin en büyük gazetecilik kuruluşu olan İtalyan Basın Derneği (FNSI). Ülkede basın kartı almanın yolu ise FNSI üyesi olmaktan geçiyor.
BELÇİKA
Belçika’da Basın Kartı sadece tam zamanlı olarak çalışan gazetecilere veriliyor. Bu kartı verme hakkı ise gazetecilerin ve yayıncıların oluşturduğu ortak bir komisyonda. Basın Kartı başvurularının doğrudan bu komisyona (Association Générale des Journalistes Professionnels de Belgique) yapılması gerekiyor.
ABD
Amerika Birleşik Devletleri’nde basın kartı veren merkezi bir sendika ya da meslek kuruluşu yok. Basın kartını her eyalette farklı kuruluşlar veriyor. Örneğin başkent Washington’da çalışıyor ve Dışişleri Bakanlığı’nı takip ediyorsanız, Basın Kartı’nı Dışişleri Bakanlığı’ndan alıyorsunuz. Aynı şekilde belediye muhabiriyseniz kartı belediyeden, polis muhabiriyseniz emniyetten, kültür-sanat muhabiriyseniz müzelerden alıyorsunuz. Yabancı gazeteciler ise kartlarını Dışişleri Bakanlığı’ndan temin ediyor.
YUNANİSTAN
Yunanistan’da basın kartını farklı meslek kuruluşları veriyor, çünkü gazetecilerin üyesi olduğu meslek odaları ve sendikalar oldukça bölünmüş durumda. Bu meslek kuruluşlarından kimi çok eski, kimiyse sadece yerel ve bölgesel ölçekte üye kabul ediyor. Ancak basın kartı veren mevcut meslek örgütleri arasında en başta gelenler Süreli Basın Gazetecileri Birliği ve Atina Günlük Gazeteler Gazetecileri Birliği.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın verdiği yeni basın kartlarının rengi de değiştirilmişti.
HOLLANDA
Hollanda’da kayıtlı 12.000’den fazla gazeteciden yaklaşık 10.000’i NVJ (Nederlandse Vereniging van Journalisten) isimli gazeteciler sendikasının üyesi. Ülkedeki resmi Basın Kartı ise (Politieperskaart) en az üç aylık NVJ üyeliği bulunan gazetecilere veriliyor. Bu kartı, kitlesel basın-yayın organlarında çalıştığını ispat edebilen yarı zamanlı çalışan gazeteciler de alabiliyor.
NORVEÇ
Basın Kartı verme yetkisini, ülkede gazetecilik mesleğini icra eden hemen herkesin üye olduğu Norveç Gazeteciler Sendikası (NJ) taşıyor. Sendikanın yaklaşık 9000 üyesi bulunuyor. Sendika üyesi gazeteciler, yenilemeden önce üç yıl süresi bulunan Basın Kartı’na sahip olabilmek için sendikaya başvuruyorlar. Sendika üyeliği için gereken ücretse gazetecinin düzenli gelirinin yüzde 1.6’sı kadar.
AVUSTRALYA
Avustralya’da Basın Kartı’nı, gazetecilerin ve medya profesyonellerinin kendi çalışma ve etik kurallarını kendilerinin düzenlediği Medya Eğlence ve Sanat Birliği (MEAA) veriyor. MEAA, gazetecilerin kendi mesleki ve etik kurallarını kendilerinin belirlemesi gerektiğine inanıyor, bu yüzden kartı veren komisyon da medya profesyonellerinden oluşuyor.