..Geçmişten günümüze tesbih sanatı ODABAŞI; “BİR KUŞAK TESBİHİ ÇOK YANLIŞ TANIDI” (18.07.2022)
..Geçmişten günümüze tesbih sanatı ODABAŞI; “BİR KUŞAK TESBİHİ ÇOK YANLIŞ TANIDI” (18.07.2022)
Günümüzün genç tesbih ustalarından Furkan Odabaşı ile Dede’den toruna geçen geleneksel el sanatlarından biri olan tesbih sanatı üzerine konuştuk. Tesbihin özü, nasıl işlendiği, Türkiye’de gördüğü değerler üzerine fikir alışverişlerinde bulunduk.
Haber Giriş Tarihi: 18.07.2022 09:50
Haber Güncellenme Tarihi: 18.07.2022 10:23
https://www.kaleninsesi.com
Geçmişten günümüze kadar gelen el sanatlarından biri olan tesbih sanatını anlatan Odabaşı; tesbihin, günümüzdeki dizilerde, filmlerde insanlara çok yanlış lanse edildiğini, daha çok mafyatik insanların elinde, kaba konuşmalar esnasında bir aksesuar, bir çakı gibi gösterildiğini ve bir kuşağın tesbiği çok yanlış tanıdığını söyledi. Kaleninsesi Gazetesi’ne yaptığı özel açıklamada tesbih sanatıyla ilgili özel değerlendirmelerde bulunan Tesbih Ustası Furkan Odabaşı; “Tesbih sanatı çok yanlış gösteriliyor insanlara; aslında tesbih bir kültürel değer, öte yandan dizi ve film sektöründe böylesine kaba bir şekilde lanse edilmesi gerçekten üzücü, bir nesil tesbihi çok yanlış tanıdı. Halbuki tesbih bir sanattır, estetik bir kaygı barındırır, ince düşünce ve ince iş ister. Her tesbihin bir hikayesi, anlamı vardır. Tesbihin her tanesinde ustanın izlerini, ruhunu bulabilirsiniz. Aslında yaptığımız her tesbih bizim imzamızdır” dedi.
“Tespih bana göre bir yarendir, bir dosttur, kişiyi temsil eden bir aksesuardır”
Yaklaşık altı senedir profesyonel olarak tesbih sanatıyla uğraştığını belirten Odabaşı; “Kültür Turizm Bakanlığı Tesbih Üretimi İşlemeciliği alanında tesbih sanatkarıyım. Aynı zamanda Çanakkale merkezde oturuyorum. Tesbih benim için çok küçük yaşlardan beri gelen, altı yaşından itibaren derin bir tutku beslediğim bir şey. Bu alanla alakalı çok gezdim, çok insan tanıdım, çok tespih dizdim, sattım. İşle alakalı olarak mutfağında nasıl yetiştiriliyorsa, bir şefin yetiştiği gibi ben de tespih alanında kendimi yetiştirdim. En dipten geliyorum diyebilirim bu durumla alakalı. Bana kalırsa tesbih bizim geleneksel el sanatlarımızın başında geliyor. Herkesin ağzında, dilinde, elinde olan bir şeydir tesbih, bizim kültürümüzdür.
Tespih bana göre bir yarendir, bir dosttur, kişiyi temsil eden bir aksesuardır. Aynı zamanda dini ritüellerde; zikir tarzı ibadetlerde kullanılır. Bizde daha çok sanat eseri boyutunda bu iş, herhangi nadir bir objeyi olabilecek en güzel şekilde işleyip koleksiyonerlere ya da bu işten yana estetik kaygısı barındıran insanlara sunuyorum. Genelde zaten sipariş üzerine çalışıyorum” diye konuştu.
“Sırtımızdaki bu yük üzerine bir şeyler ekleyebilirsek ilerilere taşınabilir”
Küçük yaşlardan beri tesbihe hep büyük bir ilgisi olduğunu, hiçbir zaman bir tesbih tanesi olarak görmediğini belirten Odabaşı; “Benim bu alanda en büyük hedefim bu sanatı yaşatmak; ben biraz gelenekçiyim, kültüre bağlıyım. Bu alanda daha çok tanınır ve daha büyük bir kitleye hitap edilir hale gelebilmek için çeşitli alanlarda ses getirmeye çalışıyorum. Bu sanatı olduğu gibi yanlışlarımı eleyerek taşımak için çabalıyorum. Bu meslekte beni cezbeden şeyler çok. Ben yedi sekiz yaşlarında evden kaçıp kapalıçarsıya gider orada vitrinlerin önünde zaman geçirirdim. Tesbihe genelde boncuk tanesi der bilmeyen insanlar ama ben hiçbir zaman öyle bakamadım; estetik kaygısı güttüm, materyallerini sürekli araştırdım. Küçük yaşlardan beri süregelen bir durum. Doktora öğrencisi gibi düşünebiliriz; sürekli endemik şeyler arıyoruz, daha fazla estetik, formlar, daha değişik üslupta tesbihler çıkarmaya çalışıyoruz çünkü sırtımızdaki bu yük üzerine bir şeyler ekleyebilirsek ilerilere taşınabilir diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
“Bir kuşak tesbihi çok yanlış tanıdı”
Eski zamanın insanlarının ya da entelektüel kesimin tesbihe sanat eseri olarak baktığını dile getiren Odabaşı; “Elbette güzel yanları kadar zor tarafları da var bu mesleğin, her meslekte olduğu gibi. Şu an kültür olarak yaşıyor insanımız ama birçok öğesini yanlış yaşıyor. Bir kere her işte bir adap olduğu gibi tespihde de bir adap vardır, ne yazık ki günümüzde dizilerde, filmlerde insanlarımıza çok yanlış lanse ediliyor. Daha çok mafyatik insanların elinde, kaba konuşmalar esnasında bir aksesuar, bir çakı gibi gösteriliyor. Bir kuşak tesbihi çok yanlış tanıdı. Eski zamanın insanları, entelektüel kesim tesbihe çok farklı bakıyorlar; estetik kaygısı taşıyorlar, sanat eseri olarak biriktirip birbirilerine hediye olarak sunuyorlar. Şu an da sorun; çok ses getirip insanlara anlatamıyor olmamız. Çünkü seri bir üretim haline geldi ama kişiye özel tesbih yapan kişilerin sayısı elli altmışı bulmaz. Bu da Türkiye nüfusuna bakıldığında fazlasıyla azımsanacak bir sayı, ondan ötürü çevre edinemiyoruz, daha çok tanınır, bilinir hale gelmek için sizlerin de yardımıyla yol almak istiyoruz” şeklinde konuştu.
“Çok fazla detay, estetik ve aynı zamanda hassasiyet istiyor”
Her tesbih yapımının minimum üç gününü aldığını ifade eden Odabaşı; “Her tesbih çeşidinin bir anlamı var, bugün tanelerin şekillerinden ebatlarına kadar, estetik kaygısına kadar, ustanın tesbih üzerinde bıraktığı izler ya da imzasını taşıyan sikkesi, nişanesi gibi tesbihin parçaları çok özeldir ve kişiyi yansıtır. Yapan insanı ön plana çıkarır, bizim imzamız gibidir. Hammaddelere gelince; nadir malzemeleri, zor şartlar altında temin edip bunları minimal ve çok az fire vererek bir kuyumcu ustası gibi tesbih haline getiriyoruz. Elbette çok fazla detay, estetik ve aynı zamanda hassasiyet istiyor. Biz tornayla çalışıyoruz ama tornamız mikro ya da marangoz gibi şerit testeremiz var ama masa boyutumuz belli. Yani minimal fire ve zaman alan işler bunlar. Bir tesbih minimum üç günümüzü alıyor bıçakla ortaya çıkarılınca. Malzeme daha zorsa misal; diş gruplarından işlemeye kalkarsak şerit testereden alev atıyor, çok sert mineli dişler bunlar. Bunların teminatı da çok zor ama aynı zamanda işlemesi de zor. Genel olarak işlediğimiz malzemeler çok zor çünkü koleksiyon değeri taşıyan malzemeler seçip, koleksiyonluk boyutlarda işliyoruz. Pür dikkat gerektiren bir iş” diye konuştu.
“Her bir tesbihe ruh katıyoruz”
Tesbihin çok basitleştirildiğini, halbuki ulu bir vazifesi olduğunu belirten Odabaşı; “Halkın bildiği kehribar var mesela; ben çok severim kehribarı. Çok özel bir taş, çok özel bir fosil olduğunu her zaman dile getiririm. Bir kehribarın oluşabilmesi için minimum kırk milyon yıl gerekiyor. Malzeme Rusya’nın Baltık Kıyıları’nda oluyor, orada zor şartlar altında, sondaj yaparak çıkartılıyor. Buraya gelene kadar çok el değişiyor, gelirken hassas olduğu için çatlayabiliyor, deforme olabiliyor. Kapalı kutu gibi bir malzemedir kehribar. Kestiğimizde içinden çıkacak olanları görebiliyoruz. Işıklarla bir yere kadara seçebiliyoruz, ondan dolayı çok meşakkatli, çok ehemmiyetli, çok güzel bir malzeme kehribar. Genel kültür olarak söylemek isterim ki bugün rengi güzel olan her şeye kehribar deniliyor. Plastiğe de kehribar deniliyor. Kehribar kavramı bambaşka bir şeydir; esası çam ağacının reçinesinin fosilidir. Aslında kehribar çok basitleştirildi. Bir kere tesbihin isminin ağır olması gerekir çünkü ulu bir vazifesi vardır, bir hikayesi vardır. Kendimizden bir şeyler katıyoruz, her bir tesbihe ruh katıyoruz. Bunu görebilen insanlarla karşılıklı iletişime geçtiğimiz zaman ya da tesbih alıp verdiğimizde farklı boyutlarda iletişim kuruyoruz aslında. Çünkü bizim gibi ince bakıyor onlar da. O yüzden herkese hitap eden bir şey değil” şeklinde konuştu.
“İnternet üzerinden ya da yayınlarda, haberlerde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz”
Çanakkale’de tesbih kültürünün olmadığını kaydeden Tesbih Ustası Furkan Odabaşı; “Çanakkale’yi aslında tercih etmemin nedenleri; doğayla iç içeyim, sakin bir memleket, kalabalıktan uzak, beni manevi olarak yormayan bir şehir aynı zamanda değerli de bir şehir. Ben şuna karşıyım; bilinen işler başkentlerde ya da metropol şehirlerde yapılır çünkü daha fazla insan vardır, daha fazla kesime hitap edilir, parasal olarak bakılır sonuçta geçim kaynağımız bu bizim. Ama ben öyle yaklaşmadım, Çanakkale şehir olarak başta gelen değerlerimizden biri. Burada yaşananlar, buranın tarihi ve maneviyatı. Ben dedim ki burada pişmeliyim, zaten insanlara sosyal medya aracılığıyla ulaşabilirim diye düşündüm. Maalesef Çanakkale’de bu kültür yok dolayısıyla Çanakkale halkıyla tesbih konuşmaları yapamıyorum ama gelip atölyeyi gördüklerinde çok farklı bakış açıları kazanıyor insanlar. Hiç eline tesbih almayan insanlar dahi ‘evet burada bir emek var, burası sanat kokuyor’ diyorlar, marifet iltifata tabiidir ya, bizleri biraz daha güçlü kılıyor. Güzel şeyler duymak istiyoruz artık. Çanakkale’de bir elin parmağını geçmiyor tesbih ile alakalı iletişime geçtiğim ya da tesbih yaptığım insanlar. Genelde il dışına yapıyorum, büyük şehirlere, bürokrasiye yapıyorum, gerçekten bu işe gönül vermiş koleksiyonerlere yapıyorum. Çanakkale içerisinde kalırsak ilerleyemeyiz, dediğim gibi öyle bir kültür yok. Burası karmaşık bir yer, genelde göç almış bir şehir. Belli başlı kültür mirasları yaşatılmıyor ondan dolayı tesbih çok geri planda kalıyor. Dolayısıyla internet üzerinden ya da yayınlarda, haberlerde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz” dedi.
“İnsanlar tesbihten yola çıkarak ruh eşlerini buluyorlar”
Tesbihi seven insanın aynı zaman da hayvanı da antikayı da doğayı da sevdiğini dile getiren Odabaşı; “Aslında Çanakkale’ye 2015 yılında eğitim için gelmiştim, 2016 da atölyemi kurdum. Onun öncesinde tesbih ticareti yapıyordum, ustalara tesbihler yaptırıp koleksiyonerlere sunuyordum. Bununla alakalı sosyal medyada birçok grup kurduk, bunlara öncülük ettik ve insanları kaynaştırdık. Bir anda 81 ilde tanınır hale geldik, bunun da katkısı oldu. İnsanlar tesbihten yola çıkarak ruh eşlerini buluyorlar. Çünkü tespihe güzel bakan adam karşısında da öyle birini bulduğunda yansımasını görüyor gibi oluyor. Bugün bakıyorum tesbih seven hayvan da seviyor, antika da seviyor. Hep yakın mizaçta insanlar; bu yüzden güzel bir çevre var. Altı senedir buradayım yani. Şöyle ki huzur tarafından bakılınca Çanakkale beni doyuruyor, on dakikalık bir yolla köy hayatı tadabiliyoruz ya da on dakika yürüyerek boğaz havası alabiliyoruz. Bunlar bizi besliyor ama iş kısmına bakılınca yanından bile geçmiyor. Para zaten ikinci planda, , ki parasal olarak yaptığımızda böyle detay gerektiren, ince işler bir süre sonra meslek hastalıklarını karşımıza çıkarıyor. İşinizi yapamaz hale gelirsiniz, o yüzden bir tesbih yaparım birkaç gün dinlerim, çünkü aradaki stresi gerilimi atmam gerekiyor. bugün stresliyseniz eğer ufak bir hatanız bir tesbihin heba olmasına sebep olabilir. Çünkü mikronla çalışıyoruz, özel bıçaklar kullanıyoruz; bu titrediği anda yapmış olduğunuz malzeme çatlayabilir, kırılabilir, üzerinde çizik kalabilir. Bugün tesbihin herhangi bir parçasında bıçağın izi dahi kalmıyor, o kadar ince çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Tesbihin en iyi ustaları Türkiye’de, en iyi tesbihler Türkiye’den çıkıyor”
Zamanımızda çok fazla ressamın ya da modacının isminin anıldığının ama tesbih sanatçılarının anılmadığına dikkat çeken Odabaşı; “Tesbihle alakalı hayallerime daha ulaşabilmiş değilim ama daha fazla kitleye sesimi duyurdukça ulaşabileceğimi düşünüyorum. Yurtdışına da açılmayı da düşünüyorum, ufak tefek görüşmelerimiz oluyor ama daha tanınır hale gelmemiz gerekiyor çünkü bugün tesbihin en iyi ustaları Türkiye’de, en iyi tesbihler Türkiye’den çıkıyor. O yüzden bu mirası olabildiğince taşıyıp, tesbihin hitap ettiği tüm insanlara, tüm ülkelere kendimi tanıtmak istiyorum açıkçası. Baktığımızda sanat yapıyoruz ama bugün çok ressamın adı anlıyor ya da çok modacının adı anılıyor ama tespih ustalarının adı anılmıyor” şeklinde konuştu.
“Tesbih sanatı çok geri planlarda kalıyor”
Ekipmanların ve malzemelerin teminatı için yüksek maliyetler ödediklerini belirten Odabaşı; “Tesbih piyasasında hak ettiğimiz değeri görüyor muyuz diye düşünürsek şu an zaten ülke gündemi ve ekonomisi dolayısıyla bizim yaptığımız sanat çok geri planlarda kalıyor, haliyle herkesin durumu belli. Bugün malzemeleri gramla alıyoruz ve hepsi yurtdışından geliyor. Ekipmanlarımızın hepsi yurtdışından geliyor, üst segment malzemelerle çalışmak zorundayız o yüzden elbette çok zor” dedi.
“İnsanların adalet terazisini tartması gerekir”
“Bir insan işini güzel yapıyorsa iyi bir yerlere gelmeli” diyen Odabaşı; “Her alanda olduğu gibi bizde de kutuplaşmalar var, tespih piyasası çok geniş bir kitleye hitap ediyor. Tarafçılıkla, adam kayırmacılık var. Bunların çok yapılmasına karşıyım çünkü insan bir şeyi çok güzel yapıyorsa hak ettiği yere gelsin isterim. İnsanlar, adalet terazisini biraz tartıversinler” şeklinde konuştu.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
..Geçmişten günümüze tesbih sanatı ODABAŞI; “BİR KUŞAK TESBİHİ ÇOK YANLIŞ TANIDI” (18.07.2022)
Günümüzün genç tesbih ustalarından Furkan Odabaşı ile Dede’den toruna geçen geleneksel el sanatlarından biri olan tesbih sanatı üzerine konuştuk. Tesbihin özü, nasıl işlendiği, Türkiye’de gördüğü değerler üzerine fikir alışverişlerinde bulunduk.
Geçmişten günümüze kadar gelen el sanatlarından biri olan tesbih sanatını anlatan Odabaşı; tesbihin, günümüzdeki dizilerde, filmlerde insanlara çok yanlış lanse edildiğini, daha çok mafyatik insanların elinde, kaba konuşmalar esnasında bir aksesuar, bir çakı gibi gösterildiğini ve bir kuşağın tesbiği çok yanlış tanıdığını söyledi. Kaleninsesi Gazetesi’ne yaptığı özel açıklamada tesbih sanatıyla ilgili özel değerlendirmelerde bulunan Tesbih Ustası Furkan Odabaşı; “Tesbih sanatı çok yanlış gösteriliyor insanlara; aslında tesbih bir kültürel değer, öte yandan dizi ve film sektöründe böylesine kaba bir şekilde lanse edilmesi gerçekten üzücü, bir nesil tesbihi çok yanlış tanıdı. Halbuki tesbih bir sanattır, estetik bir kaygı barındırır, ince düşünce ve ince iş ister. Her tesbihin bir hikayesi, anlamı vardır. Tesbihin her tanesinde ustanın izlerini, ruhunu bulabilirsiniz. Aslında yaptığımız her tesbih bizim imzamızdır” dedi.
“Tespih bana göre bir yarendir, bir dosttur, kişiyi temsil eden bir aksesuardır”
Yaklaşık altı senedir profesyonel olarak tesbih sanatıyla uğraştığını belirten Odabaşı; “Kültür Turizm Bakanlığı Tesbih Üretimi İşlemeciliği alanında tesbih sanatkarıyım. Aynı zamanda Çanakkale merkezde oturuyorum. Tesbih benim için çok küçük yaşlardan beri gelen, altı yaşından itibaren derin bir tutku beslediğim bir şey. Bu alanla alakalı çok gezdim, çok insan tanıdım, çok tespih dizdim, sattım. İşle alakalı olarak mutfağında nasıl yetiştiriliyorsa, bir şefin yetiştiği gibi ben de tespih alanında kendimi yetiştirdim. En dipten geliyorum diyebilirim bu durumla alakalı. Bana kalırsa tesbih bizim geleneksel el sanatlarımızın başında geliyor. Herkesin ağzında, dilinde, elinde olan bir şeydir tesbih, bizim kültürümüzdür.
Tespih bana göre bir yarendir, bir dosttur, kişiyi temsil eden bir aksesuardır. Aynı zamanda dini ritüellerde; zikir tarzı ibadetlerde kullanılır. Bizde daha çok sanat eseri boyutunda bu iş, herhangi nadir bir objeyi olabilecek en güzel şekilde işleyip koleksiyonerlere ya da bu işten yana estetik kaygısı barındıran insanlara sunuyorum. Genelde zaten sipariş üzerine çalışıyorum” diye konuştu.
“Sırtımızdaki bu yük üzerine bir şeyler ekleyebilirsek ilerilere taşınabilir”
Küçük yaşlardan beri tesbihe hep büyük bir ilgisi olduğunu, hiçbir zaman bir tesbih tanesi olarak görmediğini belirten Odabaşı; “Benim bu alanda en büyük hedefim bu sanatı yaşatmak; ben biraz gelenekçiyim, kültüre bağlıyım. Bu alanda daha çok tanınır ve daha büyük bir kitleye hitap edilir hale gelebilmek için çeşitli alanlarda ses getirmeye çalışıyorum. Bu sanatı olduğu gibi yanlışlarımı eleyerek taşımak için çabalıyorum. Bu meslekte beni cezbeden şeyler çok. Ben yedi sekiz yaşlarında evden kaçıp kapalıçarsıya gider orada vitrinlerin önünde zaman geçirirdim. Tesbihe genelde boncuk tanesi der bilmeyen insanlar ama ben hiçbir zaman öyle bakamadım; estetik kaygısı güttüm, materyallerini sürekli araştırdım. Küçük yaşlardan beri süregelen bir durum. Doktora öğrencisi gibi düşünebiliriz; sürekli endemik şeyler arıyoruz, daha fazla estetik, formlar, daha değişik üslupta tesbihler çıkarmaya çalışıyoruz çünkü sırtımızdaki bu yük üzerine bir şeyler ekleyebilirsek ilerilere taşınabilir diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
“Bir kuşak tesbihi çok yanlış tanıdı”
Eski zamanın insanlarının ya da entelektüel kesimin tesbihe sanat eseri olarak baktığını dile getiren Odabaşı; “Elbette güzel yanları kadar zor tarafları da var bu mesleğin, her meslekte olduğu gibi. Şu an kültür olarak yaşıyor insanımız ama birçok öğesini yanlış yaşıyor. Bir kere her işte bir adap olduğu gibi tespihde de bir adap vardır, ne yazık ki günümüzde dizilerde, filmlerde insanlarımıza çok yanlış lanse ediliyor. Daha çok mafyatik insanların elinde, kaba konuşmalar esnasında bir aksesuar, bir çakı gibi gösteriliyor. Bir kuşak tesbihi çok yanlış tanıdı. Eski zamanın insanları, entelektüel kesim tesbihe çok farklı bakıyorlar; estetik kaygısı taşıyorlar, sanat eseri olarak biriktirip birbirilerine hediye olarak sunuyorlar. Şu an da sorun; çok ses getirip insanlara anlatamıyor olmamız. Çünkü seri bir üretim haline geldi ama kişiye özel tesbih yapan kişilerin sayısı elli altmışı bulmaz. Bu da Türkiye nüfusuna bakıldığında fazlasıyla azımsanacak bir sayı, ondan ötürü çevre edinemiyoruz, daha çok tanınır, bilinir hale gelmek için sizlerin de yardımıyla yol almak istiyoruz” şeklinde konuştu.
“Çok fazla detay, estetik ve aynı zamanda hassasiyet istiyor”
Her tesbih yapımının minimum üç gününü aldığını ifade eden Odabaşı; “Her tesbih çeşidinin bir anlamı var, bugün tanelerin şekillerinden ebatlarına kadar, estetik kaygısına kadar, ustanın tesbih üzerinde bıraktığı izler ya da imzasını taşıyan sikkesi, nişanesi gibi tesbihin parçaları çok özeldir ve kişiyi yansıtır. Yapan insanı ön plana çıkarır, bizim imzamız gibidir. Hammaddelere gelince; nadir malzemeleri, zor şartlar altında temin edip bunları minimal ve çok az fire vererek bir kuyumcu ustası gibi tesbih haline getiriyoruz. Elbette çok fazla detay, estetik ve aynı zamanda hassasiyet istiyor. Biz tornayla çalışıyoruz ama tornamız mikro ya da marangoz gibi şerit testeremiz var ama masa boyutumuz belli. Yani minimal fire ve zaman alan işler bunlar. Bir tesbih minimum üç günümüzü alıyor bıçakla ortaya çıkarılınca. Malzeme daha zorsa misal; diş gruplarından işlemeye kalkarsak şerit testereden alev atıyor, çok sert mineli dişler bunlar. Bunların teminatı da çok zor ama aynı zamanda işlemesi de zor. Genel olarak işlediğimiz malzemeler çok zor çünkü koleksiyon değeri taşıyan malzemeler seçip, koleksiyonluk boyutlarda işliyoruz. Pür dikkat gerektiren bir iş” diye konuştu.
“Her bir tesbihe ruh katıyoruz”
Tesbihin çok basitleştirildiğini, halbuki ulu bir vazifesi olduğunu belirten Odabaşı; “Halkın bildiği kehribar var mesela; ben çok severim kehribarı. Çok özel bir taş, çok özel bir fosil olduğunu her zaman dile getiririm. Bir kehribarın oluşabilmesi için minimum kırk milyon yıl gerekiyor. Malzeme Rusya’nın Baltık Kıyıları’nda oluyor, orada zor şartlar altında, sondaj yaparak çıkartılıyor. Buraya gelene kadar çok el değişiyor, gelirken hassas olduğu için çatlayabiliyor, deforme olabiliyor. Kapalı kutu gibi bir malzemedir kehribar. Kestiğimizde içinden çıkacak olanları görebiliyoruz. Işıklarla bir yere kadara seçebiliyoruz, ondan dolayı çok meşakkatli, çok ehemmiyetli, çok güzel bir malzeme kehribar. Genel kültür olarak söylemek isterim ki bugün rengi güzel olan her şeye kehribar deniliyor. Plastiğe de kehribar deniliyor. Kehribar kavramı bambaşka bir şeydir; esası çam ağacının reçinesinin fosilidir. Aslında kehribar çok basitleştirildi. Bir kere tesbihin isminin ağır olması gerekir çünkü ulu bir vazifesi vardır, bir hikayesi vardır. Kendimizden bir şeyler katıyoruz, her bir tesbihe ruh katıyoruz. Bunu görebilen insanlarla karşılıklı iletişime geçtiğimiz zaman ya da tesbih alıp verdiğimizde farklı boyutlarda iletişim kuruyoruz aslında. Çünkü bizim gibi ince bakıyor onlar da. O yüzden herkese hitap eden bir şey değil” şeklinde konuştu.
“İnternet üzerinden ya da yayınlarda, haberlerde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz”
Çanakkale’de tesbih kültürünün olmadığını kaydeden Tesbih Ustası Furkan Odabaşı; “Çanakkale’yi aslında tercih etmemin nedenleri; doğayla iç içeyim, sakin bir memleket, kalabalıktan uzak, beni manevi olarak yormayan bir şehir aynı zamanda değerli de bir şehir. Ben şuna karşıyım; bilinen işler başkentlerde ya da metropol şehirlerde yapılır çünkü daha fazla insan vardır, daha fazla kesime hitap edilir, parasal olarak bakılır sonuçta geçim kaynağımız bu bizim. Ama ben öyle yaklaşmadım, Çanakkale şehir olarak başta gelen değerlerimizden biri. Burada yaşananlar, buranın tarihi ve maneviyatı. Ben dedim ki burada pişmeliyim, zaten insanlara sosyal medya aracılığıyla ulaşabilirim diye düşündüm. Maalesef Çanakkale’de bu kültür yok dolayısıyla Çanakkale halkıyla tesbih konuşmaları yapamıyorum ama gelip atölyeyi gördüklerinde çok farklı bakış açıları kazanıyor insanlar. Hiç eline tesbih almayan insanlar dahi ‘evet burada bir emek var, burası sanat kokuyor’ diyorlar, marifet iltifata tabiidir ya, bizleri biraz daha güçlü kılıyor. Güzel şeyler duymak istiyoruz artık. Çanakkale’de bir elin parmağını geçmiyor tesbih ile alakalı iletişime geçtiğim ya da tesbih yaptığım insanlar. Genelde il dışına yapıyorum, büyük şehirlere, bürokrasiye yapıyorum, gerçekten bu işe gönül vermiş koleksiyonerlere yapıyorum. Çanakkale içerisinde kalırsak ilerleyemeyiz, dediğim gibi öyle bir kültür yok. Burası karmaşık bir yer, genelde göç almış bir şehir. Belli başlı kültür mirasları yaşatılmıyor ondan dolayı tesbih çok geri planda kalıyor. Dolayısıyla internet üzerinden ya da yayınlarda, haberlerde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz” dedi.
“İnsanlar tesbihten yola çıkarak ruh eşlerini buluyorlar”
Tesbihi seven insanın aynı zaman da hayvanı da antikayı da doğayı da sevdiğini dile getiren Odabaşı; “Aslında Çanakkale’ye 2015 yılında eğitim için gelmiştim, 2016 da atölyemi kurdum. Onun öncesinde tesbih ticareti yapıyordum, ustalara tesbihler yaptırıp koleksiyonerlere sunuyordum. Bununla alakalı sosyal medyada birçok grup kurduk, bunlara öncülük ettik ve insanları kaynaştırdık. Bir anda 81 ilde tanınır hale geldik, bunun da katkısı oldu. İnsanlar tesbihten yola çıkarak ruh eşlerini buluyorlar. Çünkü tespihe güzel bakan adam karşısında da öyle birini bulduğunda yansımasını görüyor gibi oluyor. Bugün bakıyorum tesbih seven hayvan da seviyor, antika da seviyor. Hep yakın mizaçta insanlar; bu yüzden güzel bir çevre var. Altı senedir buradayım yani. Şöyle ki huzur tarafından bakılınca Çanakkale beni doyuruyor, on dakikalık bir yolla köy hayatı tadabiliyoruz ya da on dakika yürüyerek boğaz havası alabiliyoruz. Bunlar bizi besliyor ama iş kısmına bakılınca yanından bile geçmiyor. Para zaten ikinci planda, , ki parasal olarak yaptığımızda böyle detay gerektiren, ince işler bir süre sonra meslek hastalıklarını karşımıza çıkarıyor. İşinizi yapamaz hale gelirsiniz, o yüzden bir tesbih yaparım birkaç gün dinlerim, çünkü aradaki stresi gerilimi atmam gerekiyor. bugün stresliyseniz eğer ufak bir hatanız bir tesbihin heba olmasına sebep olabilir. Çünkü mikronla çalışıyoruz, özel bıçaklar kullanıyoruz; bu titrediği anda yapmış olduğunuz malzeme çatlayabilir, kırılabilir, üzerinde çizik kalabilir. Bugün tesbihin herhangi bir parçasında bıçağın izi dahi kalmıyor, o kadar ince çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Tesbihin en iyi ustaları Türkiye’de, en iyi tesbihler Türkiye’den çıkıyor”
Zamanımızda çok fazla ressamın ya da modacının isminin anıldığının ama tesbih sanatçılarının anılmadığına dikkat çeken Odabaşı; “Tesbihle alakalı hayallerime daha ulaşabilmiş değilim ama daha fazla kitleye sesimi duyurdukça ulaşabileceğimi düşünüyorum. Yurtdışına da açılmayı da düşünüyorum, ufak tefek görüşmelerimiz oluyor ama daha tanınır hale gelmemiz gerekiyor çünkü bugün tesbihin en iyi ustaları Türkiye’de, en iyi tesbihler Türkiye’den çıkıyor. O yüzden bu mirası olabildiğince taşıyıp, tesbihin hitap ettiği tüm insanlara, tüm ülkelere kendimi tanıtmak istiyorum açıkçası. Baktığımızda sanat yapıyoruz ama bugün çok ressamın adı anlıyor ya da çok modacının adı anılıyor ama tespih ustalarının adı anılmıyor” şeklinde konuştu.
“Tesbih sanatı çok geri planlarda kalıyor”
Ekipmanların ve malzemelerin teminatı için yüksek maliyetler ödediklerini belirten Odabaşı; “Tesbih piyasasında hak ettiğimiz değeri görüyor muyuz diye düşünürsek şu an zaten ülke gündemi ve ekonomisi dolayısıyla bizim yaptığımız sanat çok geri planlarda kalıyor, haliyle herkesin durumu belli. Bugün malzemeleri gramla alıyoruz ve hepsi yurtdışından geliyor. Ekipmanlarımızın hepsi yurtdışından geliyor, üst segment malzemelerle çalışmak zorundayız o yüzden elbette çok zor” dedi.
“İnsanların adalet terazisini tartması gerekir”
“Bir insan işini güzel yapıyorsa iyi bir yerlere gelmeli” diyen Odabaşı; “Her alanda olduğu gibi bizde de kutuplaşmalar var, tespih piyasası çok geniş bir kitleye hitap ediyor. Tarafçılıkla, adam kayırmacılık var. Bunların çok yapılmasına karşıyım çünkü insan bir şeyi çok güzel yapıyorsa hak ettiği yere gelsin isterim. İnsanlar, adalet terazisini biraz tartıversinler” şeklinde konuştu.
Dilan Kaynak
En Çok Okunan Haberler