Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Melihat Tüzün, sanat ve doğa ilişkisinin sürekli değiştiğini belirterek, “Doğa benim için her zaman en önemli konum oldu. İçinde rahatlık ve huzur bulduğum alan oldu” dedi.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniviersitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nin düzenlediği ‘Doğa ve Etkileşim’ temalı 18 Mart Uluslararası Sanat Günleri kapsamında düzenlenen webinar etkinliğinde ressam ve Prof. Dr. Melihat Tüzen değerlendirmelerde bulundu. Resim sanatını Rönesans Döneminden ele alarak doğa ile bağı hakkında açıklamalarda bulunan Tüzün, doğaya bakış açısının değişiminin sanattaki yansımaları hakkında yaptığı webinar etkinliği büyük ilgi gördü.
“Doğa benim en önemli konum”
Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı ve Resim Bölüm Başkanı Prof. Dr. Melihat Tüzün, “Doğa benim için her zaman en önemli konum oldu. İçinde rahatlık ve huzur bulduğum alan oldu. Daima doğa arayışım oldu ve kendimi hep doğada buldum. Eserlerime de bu yansıdı. Sanatçının gözüyle doğaya bakış konusu çok geniş bir kavram. Sanat tarihi üzerinden, özellikle batı sanatı üzerinden farklı örnekler üzerinden irdeleyip ardından kendi işlerim üzerinde duracağım” ifadelerine yer verdi.
“doğaya bakış farklılık gösterir”
“Doğa tarih boyunca sanatçıları etkilemiş ve sanatın gelişimi ve sanatçının oluşumunda oldukça önemli bir rol oynamıştır” sözlerine yer veren Tüzün, “Sanat eserlerine konu olduğu gibi aynı zamanda maden olarak da sanat eserlerinde yer almıştır. Sanatçının doğaya bakışındaki farklılıklar dönemin egemen sanat anlayışının doğayı ve çevreyi algılayışındaki farklılıklarla örtüşür. Sanatçının doğaya bakışı ve ondan aldıkları, yaşadığı değeri, ülkeye ve topluma göre değişiklikler gösterir” dedi.
“Manzara resmi arka planda kalmış”
“Rönesans Döneminde Alman Sanatçı Dürer doğayla her zaman ilişkili olmuş, doğayı her zaman etüt etmiş, genelde sulu boya tekniği ile eserlerini yapmış. İlk kez saf olarak doğaya Dürer’in tablolarında rastlıyoruz” diye belirten Dürer, “Rönesans ve Barok Dönemine kadar manzara resmi ve doğaya bakış, genelde resimlerin arka planında bir ayrıntı olarak kalmış. Da Vinci’de doğayla ilgilenmiş ama birebir yağlı boya resimlerinde doğa ile karşımıza çıkmıyor. Yaptığı resimlerde, arka planda doğayı koyuyor. Da Vinci’ya kadar doğa insanı oyalayan, dinlendiren bir aksesuar olarak görülmüş. Da Vinci, insan için anlayışını aşarak doğa ve insanı eş değer görmüş ve doğaya gereken önemi vermiştir” sözlerine yer verdi.
“Manzara resimleriyle zenginlik gösterildi”
“Barok döneminde doğa, peyzaj bir resim türü olarak karşımıza çıkmaya başlıyor. Zenginler ve tüccarlar dönemin siyasi mülk sahibi olmaya başlıyor. Mülkün ve zenginliğin göstergesi olarak peyzaj ile kendi arazilerinin asıl zenginliklerini göstermeye çalışıyorlar” diye konuşan Tüzün, “O dönemde sadece peyzaj resmi yapan sanatçılar karcımıza çıkıyor. Nicoias Poussin genelde peyzaj resimleri yapıyor ama peyzajları da çok önemli” diye belirtti.
19’uncu yüzyılda sanat akımlarında büyük değişimler olduğunu kaydeden Tüzün, “Bilimsel araştırmalar önem kazanıyor. Felsefe, edebiyat, sanat, doğadan etkileniyor. Bir çok alana konu olmaya başlıyor. Figür resminin önüne geçiyor, sanatçılar” dedi.
“Sanatçılar manzaradan etkilendi”
“Constable, İngiliz romantiklerinden. Doğa resimleri üzerine uğraşıyorlar. Doğaya çok farklı bir bakış açısıyla bakıyorlar. Duygununda karıştırarak idealize edilmiş doğadan farklı manzaralar karşımıza çıkıyor. Manzara böylece figürün önüne geçiyor” diye belirten Tüzün, “Barnizon okuluna geldiğimiz zaman, Paris’in içinde olduğu felaketlerden, veba salgınlarından kaçmak için Theodoro Rousseau bit köye yerleşiyor ve doğaya çıkıp resimler yapmaya başlıyor. Bir çok sanatçı bundan etkilenip oraya gidip resimler yapmaya başlıyor. Doğaya bakışın değişmesi ve sonraki dönemler açısından bu dönem çok önemli” sözlerine yer verdi.
“Doğanın değişimini yansıttılar”
Tüzün, doğanın döngüsünün resme yansımasına dair “Doğayı birebir yansıtmak önemli iken, fotoğraf makinesinin bulunması ile bu önem yitiriliyor. Ressamlar doğaya daha farklı nasıl bakabilirim, fotoğraf makinasının yapmadığı şeyi nasıl yapabilirim diye düşünmeye başlıyor. İzlenimcilik akımında bu şekilde ortaya çıkıyor. Güneşin ve ışığın farklı saatlerde artması ve yansımasını, doğanın değişimini resimlerde yansıtmaya çalışmışlar” dedi.
“İnsanı içine çeken resimler yaptı”
“1900’lü yılların başından itibaren de analitik kübizmle beraber devam eden bilimsellik, sanatın kendi doğasının yaygınlaşmasına bırakıyor. Doğanın değişimini, günün farklı saatlerinde ışığın değişimini göstermeye çalışıyorlar. Van Gogh, hayatı boyunca birçok manzara resmi yapmıştır ve bu manzara resimlerinde insanı içine çeken etkiler sağlamış” diye belirten Tüzün sanatçıların resimle bir çok farklı düşünceyi de aktardığını söyledi.
“Canlı renkler kullandılar”
“Andre Dreain gibi fovistlerle daha lekesel ve renkle manzara resimleri veriliyor. 3 ana rengin uyumu ile canlı renklerle çok güzel ve etkili resimler yapılıyor.19’uncu yüzyıldan 20’inci yüzyıla kadar doğa resimleri oldukça değişiyor” diye konuşan Tüzün, “Sürrealistler de gerçek olmayan tamamen düşsel resimler yapıyorlar. Manzaraları da aynı şekilde karşımıza çıkıyor. Salvador Dali’nin aklına eriyen saatler, aslında peynir yerken aklına gelmiş” dedi.
“Ekoloji başlığı ön planda”
Tüzün, sanat ve doğayı koruma ilişkisine dair, “20’inci yüzyılın başlarında çevresel sanatı, ekolojik sanat dediğimiz başlıklar altında toplanan sanatsal hareketler doğaya yeni bir bakışı ortaya koyuyor. Doğaya duyarlı, yeni bir bakışlı ortaya koyuyor. Bu hareketler içinde yer alan sanatçılar, var olan doğa süreçli aktiviteleri, ekolojik çevresel bağlamlara oturtan, doğayı sadece görüntüsü ve malzemesi ile değil, çevreye karşı duyarlılığı arttırmaya yönelik bir ilişkiler bütünü olarak düşünüyorlar” sözlerine yer verdi.
“Richard Smithson ‘Sarmal Dalgakıran’ına baktığımız zaman bu çalışma arazi sanatının önde gelen yapıtlarından biri haline gelmiş durumda. Gölün yapısına müdahalede bulunarak, oluşturduğu bu spiral halindeki bu çalışmada doğal olanın özüne dair temel bir unsuru yapılsal değişimle, insanı etkileyen bir sergileme mekanına dönüştürmüştür” diye belirten Tüzün, doğanın yapılan sanat eserindeki etkisi ve doğa olaylarının meydana getirdiği bozulmalara da—değindi.
“taşınabilir çevre”
21’inci yüzyıl sanatında bakış açılarının da değiştiğini ifade eden Tüzün, “2003 yılında Vaughn Bell, ‘Taşınabilir Çevre’ isimli eserinde sanatçının eliyle doğa mekanların içine getirilmeye başlanıyor. Doğayı taklit ederken, sonrasında doğaya katkılar katıp, duygusal bir yorumlama yapıp, doğa sanatın malzemesi oluyor. Taşınabilir Çevre ile, sanatçı, eserlerini izleyicinin deneyimine sunmuştur” dedi.
Damla YELTEKİN