Savaş Dursun Tarım ve Hayvancılık Çiftliği, 2007 yılından bu yana dünya üzerindeki hayvan yetiştiriciliğinin inceliklerini uyguluyor. Dursun, “Okullarda hayvan yetiştiriciliği dersi verilmeli” dedi.
Savaş Dursun Tarım ve Hayvancılık Çiftliği, 2007 yılında Biga Bahçeli Köyü’nde kuruldu. Sahibi Savaş Dursun, 20 yaşından bu yana ticaretin içerisinde. Dursun, çocukluğundan beri hayvanlara olan merakı olduğunu kaydederek, “Vakit ve nakit bir araya geldiğinde bu işi yapacağım diye kendime söz verdim” dedi. Savaş Dursun Tarım ve Hayvancılık Çiftliğini, çocuklu ailelerde randevu alarak ziyaret edebiliyor.
“TARIMI HAYVANLARIM İÇİN YAPIYORUM”
Ataları arasında hayvan yetiştiricisi olmadığını ifade eden Dursun, “Belki özlemim buradan kaynaklanıyor. 2005 yılında ciddi olarak bu işe başlamaya karar verdim. Bir kaç sene hayvancılıkla ilgili bilgi edindikten sonra 2007 yılında Biga Bahçeli Köyü'nde çiftlik kiraladım. Yıllar içinde arazi satın aldım. Ortalama 150 dönüm kuru tarım yapıyorum. 180 dönümde kuru tarım yapıyorum. Bu tarım faaliyetlerimin tamamı hayvanlar için yem bitki üretimi” dedi.
“TÜRKİYE’DE HEPSİ AYNI ÇİFTLİKTE YETİŞTİRİLİYOR”
Büyükbaş hayvancılığın farklı alanlarında çalıştığını belirten Dursun, “2007’den bu yana süt sığırcılığı, besi sığırcılığı, düve yetiştiriciliği şeklinde farklı farklı hayvancılık yöntemleri denedim. Söylediğim 3 hayvancılık şekli farklı branşlarda olması gerekirken Türkiye'de hepsi aynı çiftlikte kombine olarak yapılmaya çalışılıyor. Hangi köye gitseniz herkesin ahırında hem ineği, buzağısı, danası, düvesi birlikte. Yaptığım çalışmalara bir kaç yıl devam ettikten sonra bu işin bu şekilde başarılı olamayacağını, karlı bir işletme olunamayacağını anladım” diye belirtti.
“KEDİ CİĞER, KÖPEK ET YER”
Dursun, Türkiye’deki hayvan yetiştiriciliğinin gelişmeme sebeplerine dair, “Aile tipi işletme dediğimiz, köylerde yaşayan halkımızın, yapmış olduğu hayvancılığı araştırdım. Kim ne yapıyor diye sordum. Buradaki insanlarımız atadan dededen ne gördüyse onunla hayvancılığı devam ettirmeye çalışıyor. Üzerine bir şeyler ekleyeyim bu işi geliştireyim düşüncesi yok. Buradaki mantık, kedi ciğer yer köpek et yer. Hayvanda ot yer şeklinde” diye söyledi.
HAYVANCILIK İÇİN, İL İL ÜLKE ÜLKE GEZDİ
Dursun, hayvancılık dışında motosiklete de büyük ilgi duyduğunu belirterek, “Türkiye'nin birçok ilini de bu manada motosikletle gezdim. Kars'tan Ardahan'a, Urfa'sından Trabzon’a kadar her yeri gezdim. O yıllarda sosyal medya bu kadar güçlü değildi. Farklı hayvan ırklarını dergilerden görüyorduk. Avrupa'da hayvancılık nasıl işliyor diye merak ettim. Özellikle Almanya, Macaristan, Avusturya'ya gittim. Hayvancılığın kendi içinde branşları olması gerektiğini orada öğrendim” dedi.
“ODAKLANILAN ALANDA BAŞARI GELİYOR”
Avrupa’da hayvan yetiştiriciliğinin bölümlere ayrıldığını kaydeden Dursun, “Bir kısım işletme sadece süt sığırcılığı yaparken başka bir kısım işletme de bu çiftliklerden buzağıları alıp yetiştiriyor. Bir diğeri de besicilik yapıyor. Herkes işin bir ucundan tutmuş. İş gücü daha az olurken, insanların üstüne odaklanacakları alanda daha başarılı oluyorlar” dedi.
“KENDİME YOL ÇİZDİM”
Dursun, gözlemleri ve deneyimlerinden sonra hayvancılık yetiştiriciliğinde her geçen gün daha iyi işler yaptığını belirterek, “Kendime bir yol çizmeye başladım. Besicilik yaptım. Karlı olmadığını gördüm. Sütçülük yaptım. Bana göre olmadığını gördüm. Düğü yetiştiriciliğini seçtim. 0'la 180 gün arasında erkek ya da dişi fark etmeksizin buzağı denir. 6'ıncı ayından sonra erkek olanlara dana dişi olanlara düve denir. Anne adayı olan düvelerimizi en güzel şekilde yetiştiririz. Onları anne adayı olmaya hazırlarız. Hayvanın genlerini inceleriz. Sütçü karakterde bir hayvansa sütçülük üzerine, kombine karakterdeyse hem sütçülük hem etçilse ona göre bir baba adaylarını seçeriz” sözlerine yer verdi. Bilimin hayvancılık konusunda avantaj söylediğinin altını çizen Dursun, “Sünni tohumla yöntemiyle dölleriz hayvanlarımızı.
Annesinden biraz daha ileri gitmesini istediğimiz için bu kadar inceliyoruz. Sütçülük yapacak arkadaşlara sağılacak inek adayı olarak bunları satışa sunarız. Doğumla birlikte laktoz yon dönemi başlar. Doğumdan sonraki 300 gün sağılması gerekiyor. Bir sonraki doğumla birlikte.
Verimli hayvanlar sağılır” diye konuştu.
“VERİMLİLİK SADECE GENLE İLGİLİ DEĞİL”
Dursun, hayvan verimliliğinin sadece genlerle ilgili olmadığını vurgulayarak, “Bu zincirin halkaları gibi. Birincisi hayvanın genetiği. İkincisi hayvan sağlığı ve üçüncüsü hayvanın yediği gıdalar” ifadelerine yer verdi.
“OKULLARDA HAYVAN YETİŞTİRİCİLİĞİ BÖLÜMÜ OLMALI”
Eğitiminde hayvan yetiştiriciliği konusunda önemli olduğunu belirten Dursun, “Ülkemizde hala yetiştiriciliğin bir okulu yok. Branş yok. Hayvan gıdalarıyla ilgili olan bir bilim dalı var. Veteriner fakültelerimiz var, hayvan hastalıkları için. Hayvana bakacak bilim dalı yok. Hayvana bakacak bilim dalı yok. Uygulama nerede olacak? Köylü vatandaşımızın, halkımızın üzerinden olacak. Avrupa'dan geri kaldığımız nokta burası. Eğitim departmanlarımızın, gerek mesleki liselere gerek üniversitelere yetiştiricilik anlamında da bir branş katmaları çok önemli” sözlerine yer verdi.
“GELECEKTEN UMUTLUYUM”
Hayvan yetiştiriciliğinin kulaktan dolma bilgiler ya da gezerek, görerek öğrenildiğini belirten Dursun, “Atalarından öğreniyorlar. Hayvancılık mesleğinde eğitim seviyesi de düşük. Köylerimizde genelde okumayı tercih etmemiş insanlarımız yapmış. Ben önümüzdeki dönemler için çok umutluyum. Benim sosyal medya da takipçilerimin yüzde 80'i 25-35 yaş arasında. Sosyal medyada da hayvan yetiştiriciliği ile ilgili bilgiler paylaşıyorum” diye belirtti.
IRKA GÖRE YETİŞTİRİCİLİĞİN ÖNEMİ
Dursun, Hollanda tipi ineklerin köylerde gördüğümüz siyah-beyaz alacalı inekler olduğunu kaydederek, “Holstein olan bu ırkın anavatanı Hollanda. Dünya da süt litre anlamında en fazla olan ineklerdir bunlar. Almanlar ve Amerikalılar bu anlamda geliştirdi. Bu hayvan daha el bebek gül bebek bakılması gerekiyor. Daha rahat, daha konforlu ahırlarda bakılmalı. Geçmiş yöneticilerimizin uzun yıllar önce yapmış olduğu hata bizim Türk tipine uygun olmayan hayvan olmayan hayvan. Türk ahırlarının mimari yapısına, bakış açısına uymayan bir hayvan. Yanlış bir ırk tercih etmişiz. Bizim alçak ve basık ahırlarımızda istediğimiz performansı alamamışız. İşletmesinde modernizasyon yapanlar ‘Ben hayvanımdan 45 litre süt alabiliyorum diyor. Ama küçük yetiştirici aynı ırktan bende de var ama 20-25 litre alabiliyor. Ahırları uygun değil” sözlerine yer verdi.
“FABRİKA YEMLERİNE BAĞIMLILIK AZALIR”
Hayvan yetiştiriciliğinde yemin önemine dikkat çeken Dursun, “En çok ot vermeliyiz. Hayvancılığı kötü etkileyen fabrika yemleri yani tesis yemler dediğimiz yemlerle besleniyor. Sadece tesis yemine dayalı hayvancılık olursa başarılı bir işletme olamayız. Otlar hayvanların yaşamını sağlarlar. Kaliteli otlar yetiştirirsek fabrika yemlerine olan bağımlılığımızı da azaltılırız. Her yem bitkisini de kendisi üretecek diye bir kaide yok. Her şeyi harmanında, direk tarladan, üreticiden alma zorunluluğumuz var. Böylece aradaki komisyoncuyu da aradan kaldırıyoruz. Daha ekonomik oluyor ve hayvanlarımızın günlük beslenme maliyeti dediğimizi aşağı çekiyor” dedi.
“BÖLGEMİZ DÜNYANIN CENNETİ”
Çanakkale Bölgesi’nde en çok yonca yetiştiğini hatırlayan Dursun, “Yulaf otu, arpa otu, mısır ve soya yetişir. Bizim bölgemiz bence dünyanın cenneti. Özellikle Marmara hinterlandı. Biz burada 4 mevsimi yaşıyoruz toprağımızdan ne eksek alabiliyoruz. Dağ köyünde yaşayan bir arkadaşımız köyünde buğday, arpa, yulaf eker. Ova köyü de yonca eker. Birbirlerinden alışveriş yaparlar” dedi.
“SAVAŞ AMCALARIYIM”
Dursun, çiftliklerinde ziyaretçileri ağırladıklarını ekleyerek, “Özellikle küçük çocuklu aileler, çocuklarına hayvan sevgisi aşılamak için geliyorlar. Randevu alan herkesi kabul ediyoruz. Hayvanları görüyorlar. Çocukları mutlu oluyor. Çocukların mutlu olduğunu görünce biz daha da mutlu oluyoruz. Hepimizin çocukluğunda Ahmet amcası, Mehmet Amcası vardır. Ben de onların Savaş amcasıyım. Yıllar sonra ilk defa ineği 7 yaşındayken Savaş amcamın çiftliğinde görmüştüm diyecekler” diye belirtti.
Damla YELTEKİN